zevkle

listen to the pronunciation of zevkle
التركية - الإنجليزية
with relish
gladly
delightfully
fain
gloatingly
tastefully

Tom's living room was tastefully furnished. - Tom'un oturma odası zevkle döşenmiştir.

The interior of Tom's house is decorated tastefully. - Tom'un evinin içi zevkle dekore edilmiştir.

pleasurably
zevk
enjoyment

The poor acoustics in the hall severely affected the audience's enjoyment of the concert. - Salonun zayıf akustiği, dinleyicilerin konserden zevk almalarını ciddi şekilde olumsuz etkiledi.

Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life. - Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.

zevk
pleasure

To swim in the ocean is my greatest pleasure. - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.

We derive a lot of pleasure from books. - Biz kitaplardan çok zevk elde ederiz.

zevkle seyretmek
gloat
zevkle yemek
tuck into
zevkle yemek
relish
zevk
{i} meat
zevk
{i} fancy
zevk
luxury
zevk
{i} like

I don't like your taste in color. - Senin renk zevkinden hoşlanmıyorum.

I don't like his taste in color. - Onun renk zevkini sevmiyorum.

zevk
taste

You have good taste in music. - İyi bir müzik zevkin var.

Tom's taste in music is similar to mine. - Tom'un müzik zevki benimkine benzer.

zevk
treat
zevk
{i} sweet

I appreciate sweet things and books. - Tatlı şeyler ve kitaplardan zevk alırım.

The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure. - Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.

zevk
savour
zevk
delightfulness
zevk
joy

She's jumping with joy. - O, zevkten dört köşe oluyor.

I jumped for joy when I heard the news. - Heberi duyduğumda zevkten dört köşe oldum.

zevk
amusement
zevk
appreciation
zevk
flavour
zevk
ecstasy
zevk
man

From this time the man and his wife lived so happily together that it was a pleasure to see them. - Bu vakitten sonra adam ve karısı birlikte o kadar mutlu yaşadılar ki onları görmek bir zevkti.

All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it. - Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.

zevk
gusto
zevk
pleasantness
zevk
indulgence
zevk
delight

I have received your letter and read it with delight. - Senin mektubunu aldım ve onu zevkle okudum.

To see the sunrise from a mountaintop is a delight. - Bir dağ zirvesinden güneş'in doğuşunu izlemek bir zevk.

zevk
fleshpots
zevk
zest
zevk
fun

Tom is the kind of guy that argues for fun. - Tom zevk için tartışan insan türüdür.

I like to play sport for fun not for competition. - Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.

zevk
amuse

We were greatly amused by her story. - Onun hikayesinden oldukça zevk aldık.

büyük zevkle
With great pleasure
zevk
gratification

That job gave him little gratification. - Bu iş ona biraz zevk verdi.

zevk
liking

She gave me a necktie which was completely to my liking. - O bana tamamen zevkime uygun bir kravat verdi.

zevk
savour [Brit.]
zevk
bang
zevk
enjoyment, pleasure, delight, fun, indulgence, kick; taste, flavour; appreciation, good taste
zevk
good taste

You have very good tastes. - Çok iyi zevklerin var.

Tom has good tastes in music. - Tom'un müzikte iyi zevkleri vardır.

zevk
kick

I don't like dirty jokes, but I get a kick out of it when you tell them. - Müstehcen fıkraları sevmem fakat onları anlattığında ondan çok zevk alırım.

He gets a kick out of reckless driving. - O dikkatsiz araç kullanmaktan çok büyük zevk alır.

zevk
pleasure, delight, enjoyment, fun, delectation
zevk
sense of taste, gustation
zevk
delectation
zevk
good taste, taste, discrimination
zevk
(a) taste, (a) preference, (a) liking
zevk
savor
zevk
relish

Dangers give relish to an adventure. - Tehlikeler bir maceraya zevk verir.

Danger gives relish to adventure. - Tehlike maceraya zevk verir.

zevk
lusty
zevk
jollity
zevk
stingo
التركية - التركية

تعريف zevkle في التركية التركية القاموس.

ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Lezzet alma, hoşa gitme, tatma
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Alay etmek. Güzeli çirkinden ayırma kabiliyeti.(Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz... S.)
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Boş vakit geçirmek. Eğlenmek
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Hoş, hoşa giden. Mânevi haz
Zevk
selvet
zevk
Güzeli çirkinden ayırt etme yetisi, beğeni
zevk
Eğlence

Basketbol oynamak çok eğlenceli. - Basket oynamak çok zevklidir.

zevk
Tat, lezzet
zevk
Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz
zevk
Tat, lezzet: "Batı edebiyatında şarap içmekten onun zevkinden hiç bahsedilmez."- B. Felek
zevk
Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz: "İçtik bu nadir içkiyi yıllarca kanmadık / Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor yazık."- Y. K. Beyatlı
zevk
Hoşa giden ve eğlendiren şey
zevk
Hoşa giden ve eğlendiren şey: "Su gibi para harcıyor, zevkine zevk, rahatına rahat katıyor."- N. Cumalı
zevk
Beğeni
zevkle
المفضلات