zayıfça

listen to the pronunciation of zayıfça
التركية - الإنجليزية
weakly
feebly
zayıf
thin

Tom seems to be able to stay thin even though he eats quite a bit. - Tom oldukça çok yemesine rağmen zayıf kalabiliyor gibi görünüyor.

She was painfully thin. - O, acı verecek şekilde zayıftı.

zayıf
weak

He is weak in English. - O,İngilizcede zayıftır.

Lack of food had left him weak and exhausted. - Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.

zayıf
slim

There's a slim chance I won't be able to make it to the meeting. - Bunu toplantıya kadar yapamayacağıma dair zayıf bir ihtimal var.

My uncle is slim, but my aunt is fat. - Amcam zayıf fakat teyzem şişman.

zayıf
lean

John is as lean as a wolf. - John bir kurt gibi zayıftır.

Tom is lean and tall. - Tom zayıf ve uzun boylu.

zayıf
slender

Why are men strong even if they're slender? - Erkekler zayıf olsalar bile neden güçlüdür?

zayıf
impotent
zayıf
{s} small

Who would have thought that she could be so thin and small? - Kim onun o kadar zayıf ve küçük olabileceğini düşünürdü?

They said he had a weak form of smallpox. - Onun çiçek hastalığının zayıf evresini geçirdiğini söylediler.

zayıf
{s} gaunt
zayıf
bony
zayıf
angular
zayıf
moribund
zayıf
mild
zayıf
decrepit
zayıf
wimpy
zayıf
off

Your accent's good, but your pronunciation's a little bit off. - Senin aksanın iyi ama telaffuzun biraz zayıf.

zayıf
tender
zayıf
(Konuşma Dili) spineless
zayıf
poor

Poor sight is a handicap to an athlete. - Zayıf görme bir atlet için bir engeldir.

My knowledge of Japanese is rather poor. - Japonca bilgim oldukça zayıftır.

zayıf
low

It doesn't work so well because the battery is low. - Bu, pil zayıf olduğu için çok iyi çalışmıyor.

The chance of rain is low. - Yağmurun yağma ihtimali zayıf.

zayıf
faint

The sound of shouting grew faint. - Bağırma sesi giderek zayıfladı.

The sound became fainter and fainter, till at last it disappeared. - Ses sonunda kayboluncaya kadar gittikçe zayıfladı.

zayıf
vulnerable
zayıf
feeble

I don't want to hear your feeble excuses. - Zayıf bahanelerinizi duymak istemiyorum.

zayıf
yielding
zayıf
infirm
zayıf
slight
zayıf
frail
zayıf
meager
zayıf
flimsy
zayıf
ineffectual
zayıf
pithless
zayıf
lame
zayıf
doddering
zayıf
rawboned
zayıf
puling
zayıf
underweight
zayıf
insubstantial
zayıf
sickly
zayıf
under weight
zayıf
cadaverous
zayıf
powerless
zayıf
limp
zayıf
{s} puny
zayıf
{s} invertebrate
zayıf
a weak
zayıf
weak of
zayıf
feebler
zayıf
achilles' heel
zayıf
weaker

As we grow older, our memory becomes weaker. - Biz yaşlandıkça, hafızamız zayıflar.

As Sadako grew weaker, she thought more about death. - Sadako zayıflarken, ölüm hakkında daha çok düşündü.

zayıf
nerveless
zayıf
poor, weak, lacking in skill or knowledge: zayıf bir ressam a third-rate painter
zayıf
unmanly
zayıf
thin, meager; scrawny; emaciated
zayıf
slim, small, unlikely (possibility)
zayıf
fatless
zayıf
feint
zayıf
spare
zayıf
flaccid
zayıf
flagging
zayıf
gracile
zayıf
atonic
zayıf
wishy-washy
zayıf
weak, feeble; flimsy; thin, bony; poor; faint, slight
zayıf
poor, inferior in quality: Fransızcası zayıf. His French is not very good
zayıf
spent

She has spent hours at the gym trying to lose weight. - Zayıflamaya çalışarak jimnastik salonunda saatler harcadı.

zayıf
weak, not strong; frail; puny; faint, feeble
zayıf
bad mark
zayıf
sinewless
zayıf
shaky
zayıf
lank
zayıf
impuissant
zayıf
feckless
zayıf
attenuate
zayıf
jejune
zayıf
flabby
zayıf
dodder
zayıf
slack
zayıf
wishy washy
zayıf
creak
zayıf
rundown
التركية - التركية

تعريف zayıfça في التركية التركية القاموس.

zayıf
Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan): "Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım."- S. M. Alus
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) ZEKK
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) SADİG
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) NEHİF
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) AKZEM
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) VENA
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) VEHN
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) HASIF
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) TURMUS
zayıf
Enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan
zayıf
Önemli, güvenilir olmayan
zayıf
Bilgi yönünden yeterli olmayan, yeteneksiz
zayıf
Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan
zayıf
Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan: "Zayıf ve uydurma bir âşık bu cevaba karşı perişan olurdu."- A.Gündüz. Önemli, güvenilir olmayan
zayıf
Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık
zayıf
Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan
zayıf
Başarısızlığı gösteren not
zayıf
Görevini yapacak yeterli gücü olmayan
zayıfça
المفضلات