Tom seems to be able to stay thin even though he eats quite a bit.
- Tom oldukça çok yemesine rağmen zayıf kalabiliyor gibi görünüyor.
Tom says he doesn't know how Mary stays so thin.
- Tom Mary'nin nasıl zayıf kaldığını bilmediğini söylüyor.
He is weak in English.
- O,İngilizcede zayıftır.
Lack of food had left him weak and exhausted.
- Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.
He was tall, slim and strong.
- O uzun, zayıf ve güçlüydü.
My uncle is slim, but my aunt is fat.
- Amcam zayıf fakat teyzem şişman.
Tom is lean and tall.
- Tom zayıf ve uzun boylu.
John is as lean as a wolf.
- John bir kurt gibi zayıftır.
Why are men strong even if they're slender?
- Erkekler zayıf olsalar bile neden güçlüdür?
Who would have thought that she could be so thin and small?
- Kim onun o kadar zayıf ve küçük olabileceğini düşünürdü?
They said he had a weak form of smallpox.
- Onun çiçek hastalığının zayıf evresini geçirdiğini söylediler.
Your accent's good, but your pronunciation's a little bit off.
- Senin aksanın iyi ama telaffuzun biraz zayıf.
My knowledge of Japanese is rather poor.
- Japonca bilgim oldukça zayıftır.
You've got a poor memory!
- Zayıf bir hafızan var.
It doesn't work so well because the battery is low.
- Bu, pil zayıf olduğu için çok iyi çalışmıyor.
The chance of rain is low.
- Yağmurun yağma ihtimali zayıf.
The noise grew fainter, till it was heard no more.
- Ses gittikçe zayıfladı, artık duyulmayıncaya kadar.
The sound of shouting grew faint.
- Bağırma sesi giderek zayıfladı.
I don't want to hear your feeble excuses.
- Zayıf bahanelerinizi duymak istemiyorum.
The older we get, the weaker our memory becomes.
- Yaşımız ilerledikçe hafızamız zayıflıyor.
The yen is weaker than the dollar.
- Yen dolardan daha zayıf.
She has spent hours at the gym trying to lose weight.
- Zayıflamaya çalışarak jimnastik salonunda saatler harcadı.