Mecburiyet, gereklilik, zorunluluk, zorunluk: "Kültür hâkim olduktan sonra, sanat ve hayat, mazi ve yeni zaruretler ne güzel uyuşuyor."- F. R. Atay
Sıkıntı, yoksulluk, fakirlik: "Kıyafetinden dışarılıklı ve zarurette olduğu anlaşılan bir kadın... kahvelerden birine girdi."- Y. K. Karaosmanoğlu
(Osmanlı Dönemi) Çaresizlik. Muhtaçlık. Sıkıntı. Yoksulluk. $ kaidesi, yâni: "Zaruret, haramı helâl derecesine getirir." İşte şu kaide ise, küllî değil. Zaruret, eğer haram yoluyla olmamış ise, haramı helâl etmeye sebebiyet verir. Yoksa, su-i ihtiyariyle, gayr-ı meşru sebeblerle zaruret olmuş ise, haramı helâl edemez, ruhsatlı ahkâmlara medar olamaz, özür teşkil edemez. Meselâ: Bir adam su-i ihtiyariyle, haram bir tarzda kendini sarhoş etse; tasarrufatı, ulema-i Şeriatça aleyhinde câridir, mâzur sayılmaz. Tatlik etse, ta
(Hukuk) Bir kimsenin gerek kendisini ve gerek başkasını,vukuuna bilerek yer vermediği ve başka türlü hareket olanağı da olmadığı,ağır ve muhakkak bir tehlikeden korumak zorunluluğuyüzünden işlediği fiillerden ceza görmemesi