ara beni zaman zaman.
I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
- Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
I meet him from time to time.
- Ben zaman zaman onunla karşılaşırım.
It was raining on and off all night long.
- Bütün gece boyunca zaman zaman yağmur yağıyordu.
Tom and Mary have been dating on and off for a year.
- Tom ve Mary bir yıldır zaman zaman çıkıyorlardı.
I fall asleep in the class every now and then.
- Zaman zaman sınıfta uyuyakalırım.
I meet him at school now and then.
- Zaman zaman okulda onunla karşılaşırım.
Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
- Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
After all, even the gods may err at times.
- Tüm bunlardan sonra, tanrılar bile zaman zaman hata yapabilirler.
The mother occasionally reread her son's letter.
- Anne zaman zaman oğlunun mektubunu yeniden okuyordu.
Fibonacci numbers show up occasionally in nature.
- Fibonacci sayıları doğada zaman zaman görünür.
I meet him at the club from time to time.
- Ben, zaman zaman onunla kulüpte karşılaşırım.
I meet him from time to time.
- Ben zaman zaman onunla karşılaşırım.
I meet him at school now and then.
- Zaman zaman okulda onunla karşılaşırım.
Tom hears from Mary every now and then.
- Tom zaman zaman Mary'den haber alır.
He reads detective stories on occasion.
- O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.
We've met on occasion.
- Biz zaman zaman buluştuk.
I once dated a girl just like Mary.
- Bir zamanlar tam Mary gibi bir kızla çıkıyordum.
Mary and I dated a long time ago.
- Mary ve ben uzun zaman önce çıktık.
Bill is always honest.
- Bill her zaman dürüsttür.
Mother always gets up early in the morning.
- Anne her zaman sabahları erken kalkar.
Did the error occur right from the start or later on? - When?
- Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?
When did the error occur?
- Hata ne zaman meydana geldi?
There is no heaven or hell. We can only live in the present.
- Cennet ya da cehennem yoktur. Biz sadece şimdiki zamanda yaşayabiliriz.
All of us are connected with the past and the future as well as the present.
- Hepimiz şimdiki zamanın yanı sıra geçmişle ve gelecekle bağlandık.
Imagine that you had a time machine.
- Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
What time will you be back?
- Ne zaman geri döneceksin?
There never was a good war nor a bad peace.
- İyi bir savaş, ne de kötü bir barış hiçbir zaman olmadı.
I have never believed in wars.
- Hiçbir zaman savaşlara inanmadım.
It is even becoming accepted even in exam-English that that called simple future tense does not exist.
- Basit gelecek zaman denilen şey İngilizce sınavında kabul edilse bile, o mevcut değildir.
I am always tense before I get on an airplane.
- Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
Please drop in at my house when you have a moment.
- Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.
Tom showed up at just the right moment.
- Tom tam doğru zamanda geldi.
What do you do in your spare time?
- Boş zamanında ne yaparsın?
I play the guitar in my spare time.
- Boş zamanımda gitar çalarım.
Tom is now in his prime.
- Tom şu an en güzel zamanında.
He was cut down in his prime.
- O, en güzel zamanında öldürüldü.
Needless to say, Judy came late as usual.
- Hiç söylemeye gerek yok, her zaman olduğu gibi Judy geç geldi.
Tom and Mary were wasting time, as usual.
- Tom ve Mary her zaman olduğu gibi boşa zaman harcıyordu.
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
- Birkaç sayfa İngilizce çevirmek iki saatten fazla zamanımı aldı.
Is it possible for you to come to the office an hour earlier than usual tomorrow?
- Yarın her zamankinden bir saat daha erken ofise gelmen mümkün mü?
Whenever I go to this store, they're selling freshly baked taiyaki cakes.
- Bu dükkâna her ne zaman gitsem, taze pişmiş taiyaki kekleri satıyorlar.
Whenever my uncle comes, he brings some nice things for us.
- Amcam her ne zaman gelse, o bizim için bazı güzel şeyler getirir.
Which endings does this verb have in the present tense?
- Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?
Tom was the only person in the room at the time.
- O zaman, Tom odadaki tek kişiydi.
Tom claimed that he was working at the time.
- Tom o zamanda çalıştığını iddia etti.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duşta şarkı söyler.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duş alırken şarkı söyler.
I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
- Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
Tax season is a very busy time of year for accountants.
- Vergi sezonu muhasebeciler için yılın en meşgul zamanıdır.
When does the rainy season in Japan begin?
- Japonya'da yağışlı sezon ne zaman başlar?
When can I swim here?
- Ne zaman burada yüzebilirim?
We'll do it when we have time.
- Zamanımız olduğunda onu yapacağız.
Every time I hear that song, I think of my high school days.
- O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.
Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
- Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.
You can leave at any time.
- Her zaman gidebilirsin.
An earthquake can happen at any time.
- Bir deprem her zaman olabilir.
He will forever live on in our memories.
- O her zaman anılarımızda yaşayacak.
It feels like I've known you forever.
- Seni her zaman tanıdım gibi geliyor.
Whenever I go abroad, I suffer from jet lag and diarrhea.
- Her ne zaman yurtdışına gitsem saat farkı ve ishalden rahatsız olurum.
Come whenever you want.
- Lütfen ne zaman istersen gel.
Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
- Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
This part of the tune needs some real skill. It took me ages to learn how to play it on the piano.
- Bestenin bu bölümünün biraz gerçek beceriye ihtiyacı var.Bunun piyanoda nasıl çalınacağını öğrenmek uzun zamanımı aldı.
Tom occasionally visited Mary at her parents' house.
- Tom zaman zaman Mary'yi anne babasının evinde ziyaret eder.
He doesn't travel much apart from occasional business trips.
- O zaman zaman iş gezilerinin dışında çok seyahat etmez.
In Viking times Greenland was greener than today.
- Viking zamanında, Grönland bugünkünden daha yeşildi.
I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
- Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
Between space and time.
- Uzay ve zaman arasında.
Mariner 10 was the first space probe to visit Mercury. It was also the first probe to visit two planets - Venus and Mercury.
- Mariner 10, Merkür'ü ziyaret eden ilk uzay sondasıydı. Aynı zamanda, iki gezegeni -Venüs ve Merkür- ziyaret eden ilk sondaydı.
Ten years is a really long period of time.
- On yıl gerçekten uzun bir zaman aralığıdır.
Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently.
- Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
Drizzt, not wasting time, quickly arrived by his halfling friend's side!.