Manzara beni daha genç günlerime geri götürdü.
- The scenery carried me back to my younger days.
Daha genç kuşak şeylere farklı şekilde bakar.
- The younger generation looks at things differently.
O, benden beş yaş küçük.
- He is five years younger than me.
O, benden beş yaş küçük.
- She is five years younger than me.
Manzara beni daha genç günlerime geri götürdü.
- The scenery carried me back to my younger days.
Daha genç kuşak şeylere farklı şekilde bakar.
- The younger generation looks at things differently.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
O genç ama deneyimli.
- He is young, but experienced.
Yavrularını besleyen ve barındıran kuşların aksine balıklar yumurtalarını terk eder.
- Unlike birds, which feed and shelter their young, fish abandon their eggs.
Memeliler yavrularına bakarlar.
- Mammals care for their young.
O, benden beş yaş küçük.
- He is five years younger than me.
Lucy'nin annesi, ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
- Lucy's mother told her to take care of her younger sister.
Kanguruların yavrularını taşımak için garip bir yöntemi var.
- Kangaroos have a strange method of carrying their young.
Bazı hayvanlar yavrularını yerler.
- Some animals eat their young.
Birçok genç mühendis istihdam edildi ve onlar kendilerini yeni bir bilgisayar geliştirmek için adadılar.
- Several young engineers were employed and were devoted to developing a new computer.
Gençken yeni bir dil öğrenmek daha kolay.
- It's easier to learn a new language when you are young.
Yaşça kendinden küçük olanlara tepeden bakar.
- He is haughty to his juniors.
O benden beş yıl daha küçük.
- She is five years junior to me.
Onun CD'leri gençler tarafından satın alınmıyor.
- Her CDs are not bought by young people.
Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
- Young people adapt themselves to something sooner than old people.
Mektup bana gençlik günlerimi hatırlattı.
- The letter reminds me of my young days.
Gençlik günlerimde, ben de onu düşündüm.
- I thought that as well, in my younger days.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
O, benden beş yaş küçük.
- He is five years younger than me.
Genç, neden birlikte bir gruba girmiyoruz?
- Junior, why don't we go into a group together?
My grandmother is a very active woman and is quite young for her age.
The lion caught a gnu to feed its young.
... But for younger people, we need to talk about what changes are going to be occurring. ...
... also believes that we really need to support younger teachers like yourself so that when ...