yolundan

listen to the pronunciation of yolundan
التركية - الإنجليزية
by
At some time before (the given time), or before the end of a given time interval

We will send it by the first week of July.

Indicates a means Involving/using the means of

I avoided the guards by moving only when they weren't looking.

Along a path which runs by the speaker

I watched as it passed by.

Near or next to

The mailbox is by the bus stop.

A pass
To or at a place, as a residence or place of business

We're right near the lifeguard station. Come by before you leave.

With, as means, way, process, etc
If you do something by yourself, you succeed in doing it without anyone helping you. I didn't know if I could raise a child by myself. Belarus (in Internet addresses). Variant of bye
Out of the common path; aside; used in composition, giving the meaning of something aside, secondary, or incidental, or collateral matter, a thing private or avoiding notice; as, by-line, by-place, by-play, by- street
through the action of, as in: This Web page designed by P Sato Design
If something happens by a particular time, it happens at or before that time. By eight o'clock he had arrived at my hotel We all knew by then that the affair was practically over
On; along; in traversing
(Indicates the amount of some progression) With a change of
If you say that something such as a book, a piece of music, or a painting is by a particular person, you mean that this person wrote it or created it. a painting by Van Gogh `Jacob's Ladder', the newest film by Adrian Lyne, is a post-Vietnam horror story
If something must be done by law, it happens according to the (Hukuk) If something is the case by particular standards, it is the case according to the standards. Pharmacists are required by law to give the medicine prescribed by the doctor. evening wear that was discreet by his standards
Aside; as, to lay by; to put by
Dietrich Dorner, Rita Kimber (Translator), & Robert Kimber
Belarus, a member state of the United Nations
{i} before long; secondary issue; draw
(Indicates the actor in a clause with its verb in the passive voice) Through the action or presence of
yol
manner
yol
road

In America cars drive on the right side of the road. - Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.

I can't see the road signs in this fog. - Bu siste yol işaretlerini göremiyorum.

yol
{i} path

Show us the straight path. - Bize doğru yolu göster.

It's not a road, but a path. - O bir yol değil fakat bir patika.

yol
{i} track

I think you're on the right track. - Sanırım sen doğru yoldasın.

I cross the railroad tracks every morning. - Her sabah demir yolu hattını geçerim.

yol
way

As they didn't know the way, they soon got lost. - Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular.

The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world. - Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur.

yolundan çevirmek
To turn from the path
yolundan gitmek
go with
yolundan sapmak
sheer away
yolundan sapmak
depart
yolundan sapmak
sheer
yolundan şaşmamak
keep to one's course
yolundan şaşmayan
undeviating
yolundan şaşmaz
unswerving
yol
avenue

There's but one avenue to earn money. - Para kazanmak için sadece bir yol var.

yol
(Bilgisayar) to
yol
{i} trail

Where does this trail go to? - Bu keçi yolu nereye gidiyor?

Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France. - Tom ve Meryem Fransa'daki hac yolu yürüyüşünün keyfini çıkarıyor.

yol
{i} approach

What's the best way to approach a guy? - Bir adama yaklaşmanın en iyi yolu nedir?

We're approaching the end of our journey. - Biz yolculuğumuzun sonuna yaklaşıyoruz.

yol
tempo
yol
purpose

What's the purpose of your trip? - Yolculuğunun amacı nedir?

yol
(Meteoroloji) trajectory
yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) tract
yol
(Denizbilim) patway
yol
conduit
yol
carpet
yol
(İnşaat) gangway
yol
rate of speed
yol
time

What time do we leave? - Biz ne zaman yola çıkarız?

Whichever way you take, it'll take you the same time. - Hangi yoldan giderseniz gidin, aynı zamanda götürecektir.

yol
road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
yol
mode

At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane. - O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.

yol
procedure
yol
(Matematik) contour
yol
route

Take the shortest route to Paris. - Paris'e en kısa yoldan gidin.

Luckily, we found an escape route. - Neyse ki, biz bir kaçış yolu bulduk.

yol
carline
yol
device
yol
(Ticaret) remedy
yol
run

A rail is a piece of metal or wood which is long and thin. For example, a train runs on rails, which is why we call it a railway train. - Ray, metal ya da tahtadan yapılmış ince ve uzun bir şeydir. Örneğin, trenler ray üzerinde gider, bu yüzden ona demir yolu treni diyoruz.

The road runs parallel to the river. - Yol nehre paralel çalışır.

yol
solution

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

Both parties took a step towards a solution. - Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.

yol
style
yol
railway track
yol
dodge
yol
method

Writing up history is a method of getting rid of the past. - Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.

yol
lane

In Japan almost all roads are single lane. - Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.

We came to a place where the road branched into two lanes. - Yolun iki şerite ayrıldığı bir yere geldik.

yol
meatus
yol
ways

You can get to her house in a variety of different ways. - Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.

Love moves in mysterious ways. - Aşk gizemli yollarda ilerler.

yol
process

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
rule

The same rule applies to going for a journey. - Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.

All drivers should obey the rules of the road. - Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.

yol
recipe
yol
pathway
yol
course
yol
expedient
yol
order

I need your address in order to send you a present. - Sana hediye yollayabilmem için adresine ihtiyacım var.

Everything's in order here. - Burada her şey yolunda.

yol
streak
yol
means

I have tried every means imaginable. - Akla gelebilecek her yolu denedim.

We have to use every means to persuade him. - Onu ikna etmek için her yolu kullanmalıyız.

yol
roadway
yol
principles
yol
line

The line was huge and stretched all the way around the block. - Sıra büyüktü ve blok etrafındaki bütün yolda uzanıyordu.

The liner called at Hong Kong. - Yolcu gemisi Hong Kong'a uğradı.

yol
artery
yol
tack

Why don't you try a different tack? - Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?

yol
{i} lead

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

Either way will lead you to the station. - Her iki yol da seni istasyona götürecektir.

Geveze kişi ya işinden kalır ya da yolundan
(Atasözü) Jabbering causes loss of time and money
yol
{i} wise

The future has many paths - choose wisely. - Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.

It is easy to be wise after the event. - Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

yol
way of

He went Europe by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Avrupa'ya gitti.

She flew to Europe by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Avrupa'ya uçtu.

yol
way for
yol
via

Working from home via computer can be lonely. - Bilgisayar yoluyla evden çalışmak tuhaf olabilir.

Tom broke up with Mary via text message. - Tom cep telefonu mesajı yoluyla Mary'den ayrıldı.

servis yolundan vermek
(trafik) detour
yol
method, system
yol
bus , path , way
yol
time: Bir yol bize geldi. He came to see us once
yol
stripe (in cloth)
yol
gateway
yol
style; manner
yol
means, way; solution
yol
journey

We are going on a journey next month. - Önümüzdeki ay bir yolculuğa çıkacağız.

She showed me the snaps which she had taken during her journey. - Bana yolculuğu sırasında çektiği fotoğrafları gösterdi.

yol
walk

There being no train, we had to walk all the way. - Tren olmadığı için, tüm yolu yürümek zorunda kaldık.

They walked along the road three abreast. - Onlar yol boyunca üçü yan yana yürüdü.

yol
rate of speed, speed (of a ship)
yol
thoroughfare
yol
outlet
yol
angle
yol
handle

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

I handled the problem the only way I knew how. - Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.

yol
way of behaving
yol
channel

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

yol
itinerary

Where can I find the itinerary for your business trip? - Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?

Do you have an itinerary for your business trip? - İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?

yol
way; road; street; path; method, manner, way; means, way; stripe; expedient
yol
cutting

We explored all possible ways of cutting expenditures. - Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.

yol
purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We've expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland
yol
plan

Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan. - Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.

We are planning a trip to New York. - New York'a bir yolculuk planlıyoruz.

yol
passage

They fled through a secret passageway. - Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.

yol
carriageway
yol
bus

The bus stopped to take up passengers. - Otobüs yolcuları almak için durdu.

Almost all of the passenger in the bus were asleep when the accident happened. - Kaza olduğunda neredeyse otobüsteki yolcuların hepsi uyuyordu.

yol
access

The town is accessible by rail. - Şehre demir yolu ile erişilebilir.

The police restricted access to the road. - Polis yola girişi kısıtladı.

yol
beeline
yol
{i} weigh

What do you think the best way to lose weight is? - Zayıflamak için en iyi yolun ne olduğunu düşünüyorsun?

The best way to lose weight is to eat properly and get a lot of exercise. - Kilo vermenin en iyi yolu uygun şekilde yemek yemek ve çok egzersiz yapmak.

التركية - التركية

تعريف yolundan في التركية التركية القاموس.

Yol
nukbe
Yol
sırat
Yol
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
Yol
(Osmanlı Dönemi) NEBİYY
Yol
(Osmanlı Dönemi) ZERİA
Yol
(Osmanlı Dönemi) ARUZ
Yol
(Osmanlı Dönemi) MAHREFE
Yol
tarik
Yol
(Osmanlı Dönemi) VİRAD
Yol
(Osmanlı Dönemi) GIRAR
Yol
(Hukuk) RAH
yol
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi: "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu."- Ö. Seyfettin. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi: "Celâl Beyi sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür."- H. Taner
yol
Gaye, uğur, maksat
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
yol
Yolculuk

Bu gemi okyanuslarda yolculuk yapmak için uygun değil. - Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.

Gemiyle yolculuk yapmayı severim. - Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum.

yol
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
yol
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve şerif Gören'in yönettiği, 1982 Cannes Film şenliği'nde Altın Palmiye ödülü'nü kazanan film
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer: "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı."- Ç. Altan
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
yol
Gidiş çabukluğu, hız
yol
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
yol
Kez, defa
yol
Uzun çizgi
yolundan
المفضلات