yolları

listen to the pronunciation of yolları
التركية - الإنجليزية
ways
the ways
yol
manner
yol
road

The muddy road has ruined my new shoes. - Çamurlu yol, yeni ayakkabılarımı mahvetti.

I can't see the road signs in this fog. - Bu siste yol işaretlerini göremiyorum.

yol
{i} path

He cleared the path of snow. - O, yoldaki karı temizledi.

Show us the straight path. - Bize doğru yolu göster.

yol
{i} track

My business has at last gotten on the right track. - Sonunda işim yoluna girdi.

I cross the railroad tracks every morning. - Her sabah demir yolu hattını geçerim.

yol
way

Fortunately they had no storms on the way. - Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.

The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world. - Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur.

yolları ayırmak
Part ways

After working together for such a long time, the partners decided that it would be better for them to continue their business journey alone and part ways.

yol
avenue

There's but one avenue to earn money. - Para kazanmak için sadece bir yol var.

yol
(Bilgisayar) to
yol
{i} trail

I like walking on dusty and rocky trails. - Tozlu ve kayalıklı yollarda yürümeyi severim.

Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France. - Tom ve Meryem Fransa'daki hac yolu yürüyüşünün keyfini çıkarıyor.

yol
{i} approach

Our plane was dangerously approaching the Turkish Airlines airliner. - Uçağımız tehlikeli bir biçimde Türk Hava Yolları uçağına yaklaşıyordu.

What's the best way to approach a girl? - Bir kıza yaklaşmanın en iyi yolu nedir?

bisiklet yolları
bicycle trails
kanun yolları
(Kanun) legal remedy
solunum yolları
(Tıp) respiratory tract
yol
tempo
yol
purpose

What's the purpose of your trip? - Yolculuğunun amacı nedir?

yol
(Meteoroloji) trajectory
yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) tract
yol
(Denizbilim) patway
yol
conduit
yol
carpet
yol
(İnşaat) gangway
yol
rate of speed
yol
time

What time do we leave? - Biz ne zaman yola çıkarız?

There is a little time before the train departs. - Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.

yol
road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
yol
mode

At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane. - O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.

yol
procedure
yol
(Matematik) contour
yol
route

I can't decide which route to take to Boston. - Boston'a hangi yoldan gideceğime karar veremiyorum.

Silence prevailed along the funeral route. - Cenaze yolu boyunca sessizlik hüküm sürdü. (yaygındı)

yol
carline
yol
device
yol
(Ticaret) remedy
yol
run

The road runs from Tokyo to Osaka. - Yol Tokyo ve Osaka arası çalışır.

I managed to catch the 8 o'clock train by running all the way to the station. - İstasyona giden bütün yolu koşarak 8 trenini yakalayabildim.

yol
solution

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

Both parties took a step towards a solution. - Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.

yol
style
yol
railway track
yol
dodge
yol
method

Writing up history is a method of getting rid of the past. - Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.

yol
lane

Do they have bike lanes on the freeways in Australia? - Avustralya otoyollarında onların bisiklet yolları var mı?

We came to a place where the road branched into two lanes. - Yolun iki şerite ayrıldığı bir yere geldik.

yol
meatus
yol
ways

You can get to her house in a variety of different ways. - Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.

People have many things to communicate and many ways to do so. - İnsanlar iletişim kurmak pek çok şeye sahiptir ve bunun için çok yola sahiptir.

yol
process

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
rule

All drivers should obey the rules of the road. - Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.

The same rule applies to going for a journey. - Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.

yol
recipe
yol
pathway
yol
course
yol
expedient
yol
order

This morning I went to the airport in order to see my cousin off. - Bu sabah kuzenimi yolcu etmek için havaalanına gittim.

Everything was in order until he came. - O gelinceye kadar her şey yolundaydı.

yol
streak
yol
means

We must prevent a war by all possible means. - Mümkün olan tüm yollarla bir savaşı önlemeliyiz.

He contrived a means of speaking to Nancy privately. - O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.

yol
roadway
yol
principles
yol
line

Tom knew he was crossing the line, but he couldn't help himself. - Tom demir yolu hattını geçtiğini biliyordu ama kendini tutamadı.

I got off the bus at the end of the line. - Yolun sonunda otobüsten indim.

yol
artery
yol
tack

Why don't you try a different tack? - Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?

yol
{i} lead

This road leads you there. - Bu yol sizi oraya götürür.

This road leads you to the station. - Bu yol sizi istasyonuna götürür.

alt solunum yolları enfeksiyonu
Lower Respiratory Tract Infection

LRTI.

idrar yolları hastalıkları, üroloji
urinary tract diseases, urology
yol
{i} wise

It is easy to be wise after the event. - Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

The future has many paths - choose wisely. - Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.

yol
way of

He came to London by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Londra'ya geldi.

The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful. - Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.

yol
way for
yol
via

Reply me via mail only when you read and understand this. - Bunu okuyup anladığın zaman bana yalnızca posta yoluyla yanıt ver.

Working from home via computer can be lonely. - Bilgisayar yoluyla evden çalışmak tuhaf olabilir.

üst solunum yolları enfeksiyonu
(Tıp, İlaç) Upper Respiratory Tract Infection

URTI.

deniz yolları
maritime lines
devlet Deniz Yolları
the Turkish State Maritime Lines
disiplin yolları
corrections
duyu yolları
(Pisikoloji, Ruhbilim) sensory pathways
emniyet yolları
(Askeri) safety lanes
idrar yolları hastalığı
strangury
idrar yolları iltihabı
urinary infection
idrar yolları ve cinsel organlarla ilgili
urogenital
irtibat yolları
access roads
irtibat yolları; lojistik harekat merkezi
(Askeri) line of communications; logistics operations center
kazanma yolları
winning ways
lojistik ikmal yolları
(Askeri) logistic routes
olağan ulaşma yolları
usual channels
sidik yolları
(Anatomi) urinary canal
su yolları
(Hukuk) watercourses
temas yolları
(Çevre) route of exposure
temyiz yolları
(Kanun) means of appeal
yol
method, system
yol
bus , path , way
yol
time: Bir yol bize geldi. He came to see us once
yol
stripe (in cloth)
yol
gateway
yol
style; manner
yol
means, way; solution
yol
journey

The journey has just begun. - Yolculuk henüz başladı.

She showed me the snaps which she had taken during her journey. - Bana yolculuğu sırasında çektiği fotoğrafları gösterdi.

yol
walk

As there was no bus service, we had to walk all the way to the station. - Otobüs servisi olmadığı için, biz, istasyona giden bütün yolu yürümek zorunda kaldık.

The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus. - Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.

yol
rate of speed, speed (of a ship)
yol
thoroughfare
yol
outlet
yol
angle
yol
handle

I handled the problem the only way I knew how. - Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

yol
way of behaving
yol
channel

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

yol
itinerary

Where can I find the itinerary for your business trip? - Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?

Do you have an itinerary for your business trip? - İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?

yol
way; road; street; path; method, manner, way; means, way; stripe; expedient
yol
cutting

We explored all possible ways of cutting expenditures. - Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.

yol
purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We've expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland
yol
plan

Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan. - Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.

We are planning a trip to New York. - New York'a bir yolculuk planlıyoruz.

yol
passage

They fled through a secret passageway. - Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.

yol
carriageway
yol
bus

Almost all of the passenger in the bus were asleep when the accident happened. - Kaza olduğunda neredeyse otobüsteki yolcuların hepsi uyuyordu.

Could you show me the way to the bus stop? - Bana otobüs durağına giden yolu gösterir misiniz?

yol
access

The place is not accessible by land. - Yere kara yoluyla ulaşılamaz.

The police restricted access to the road. - Polis yola girişi kısıtladı.

yol
beeline
yol
{i} weigh

The best way to lose weight is to eat properly and get a lot of exercise. - Kilo vermenin en iyi yolu uygun şekilde yemek yemek ve çok egzersiz yapmak.

Tom is looking for an easy way to lose weight. - Tom kilo vermek için kolay bir yol arıyor.

yurt içi su yolları
(Askeri) inland waterway
yurt içi su yolları sistemi J
(Askeri) inland waterway system
التركية - التركية

تعريف yolları في التركية التركية القاموس.

Yol
nukbe
Yol
sırat
Yol
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
Yol
(Osmanlı Dönemi) NEBİYY
Yol
(Osmanlı Dönemi) ZERİA
Yol
(Osmanlı Dönemi) ARUZ
Yol
(Osmanlı Dönemi) MAHREFE
Yol
tarik
Yol
(Osmanlı Dönemi) VİRAD
Yol
(Osmanlı Dönemi) GIRAR
Yol
(Hukuk) RAH
yol
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi: "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu."- Ö. Seyfettin. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi: "Celâl Beyi sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür."- H. Taner
yol
Gaye, uğur, maksat
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
yol
Yolculuk

Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum. - Gemiyle yolculuk yapmayı severim.

Bu gemi okyanuslarda yolculuk yapmak için uygun değil. - Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.

yol
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
yol
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve şerif Gören'in yönettiği, 1982 Cannes Film şenliği'nde Altın Palmiye ödülü'nü kazanan film
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer: "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı."- Ç. Altan
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
yol
Gidiş çabukluğu, hız
yol
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
yol
Kez, defa
yol
Uzun çizgi
yolları
المفضلات