تعريف yolculuk في التركية الإنجليزية القاموس.
- trip
A trip to America is out of the question.
- Amerika'ya bir yolculuk söz konusu değil.
She is contemplating a trip.
- O bir yolculuk düşünüyor.
- travel
I'm travelling alone.
- Yalnız yolculuk ediyorum.
Time travel is possible.
- Zamanda yolculuk mümkündür.
- voyage
Someday we will be able to go on a voyage to Mars.
- Birgün Mars'a yolculuk yapabileceğiz.
The long voyage was a trial for us.
- Uzun yolculuk bizim için çok zahmetli geçti.
- travelling
I'm travelling alone.
- Yalnız yolculuk ediyorum.
Travelling is easy these days.
- Yolculuk etmek bugünlerde kolaydır.
- journey
What a pleasant journey we had!
- Ne keyifli bir yolculuk yaptık!
She found the ring that she had lost during the journey.
- O, yolculuk sırasında kaybettiği yüzüğü buldu.
- passage
- (Havacılık) cruise
Congratulations! You just won a free cruise to the Bahamas!
- Tebrik ederiz! Bahamalar'a ücretsiz yolculuk kazandınız!
- excursion
- expedition
- cruising
- peregrination
- journey, trip, voyage, expedition
- itinerary
- headway
- trek
- run
- travelling on
- road trip
- journeying
- {i} wayfaring
- yolculuk etmek
- travel
Is it possible to travel at such a high speed?
- Böyle yüksek bir hızda yolculuk etmek olanaklı mı?
I want to travel with you.
- Seninle yolculuk etmek istiyorum.
- yolculuk (uçak, gemi)
- passage
- yolculuk eden kimse
- voyager
- yolculuk ederek
- trekking
- yolculuk etme
- trekking
- yolculuk etmek
- ride
- yolculuk etmek
- take a trip
- yolculuk etmek
- travel by
Do you like to travel by yourself?
- Tek başına yolculuk etmekten hoşlanır mısın?
- yolculuk planı
- itinerary
- yolculuk programı
- itinerary
- yolculuk süresi
- journey time
- yolculuk yapmak
- take a journey
- yolculuk yapmak
- get over
- yolculuk yapmak
- travel
We've been traveling for three days.
- Üç gündür yolculuk yapmaktayız.
- yolculuk yapmak
- journey
- yolculuk bekle
- (Bilgisayar) travel wait
- yolculuk bip
- (Bilgisayar) travel beep
- yolculuk etmek
- traffic
- yolculuk etmek
- to travel
He likes to travel. I do, too.
- O yolculuk etmekten hoşlanır. Ben de.
Do you like to travel by yourself?
- Tek başına yolculuk etmekten hoşlanır mısın?
- yolculuk etmek
- itinerate
- yolculuk etmek
- peregrinate
- yolculuk etmek
- to travel, to journey yolculuk yapmak
- yolculuk etmek
- voyage
- yolculuk hayır
- (Bilgisayar) travel no
- yolculuk hızı
- journey speed
- yolculuk kalem
- (Bilgisayar) travel pen
- yolculuk meşgul
- (Bilgisayar) travel busy
- yolculuk nasıldı
- how was the trip
- yolculuk navlunu
- (Ticaret) voyage freight
- yolculuk rehberi
- Baedeker
- yolculuk sigortası
- (Ticaret) voyage insurance
- yolculuk taşı
- (Bilgisayar) travel move
- yolculuk tutkusu
- wanderlust
- yolculuk yapmak
- yolculuk etmek
- yolculuk yapılabilecek
- excursionary
- yolculuk yardım
- (Bilgisayar) travel help
- yolculuk yiyecekleri
- equipage
- yolculuk yukarı
- (Bilgisayar) travel up
- yolculuk çantası
- gripsack
- yolculuk üzerine carter
- (Ticaret) voyage charter
- yolculuk ışın
- (Bilgisayar) travel beam
- gemiyle yolculuk
- cruise
- gemiyle yolculuk
- (Ticaret) sailing
- yolculuk et
- {f} trekking
- yolculuk et
- travel along with
- yolculuk et
- travel by
- yolculuk etme
- peregrination
- yolculuk etmek
- ride in
- geçmişe yolculuk
- Backwards travel, backwards journey, journey to the past
- mavi yolculuk
- blue cruise
- yolculuklar
- cruises
- aya yolculuk
- moonshot
- birden çok yolculuk için indirimli tarifeler var mı
- Are there any discount fares for multiple trips
- gemi ile yolculuk
- sail
- gemi ile yolculuk
- sailing
- jetle yolculuk eden zenginler
- jet set
- karavanla yolculuk yapan kimse
- caravaner
- paralel izleme çoklu birliği; yolculuk malzemesi; hasta sevki; koruyucu hekimlik
- (Askeri) parallel track multiunit; passage material; patient movement; preventive medicine; program manager; provost marshal
- saman vagonunda yolculuk etmek
- hayride
- uzayda yolculuk bilimi
- astronautics
- uzun ve maceralı yolculuk
- Odyssey
- yat ile yolculuk etmek
- yacht
- yaya yolculuk eden
- wayfaring
- yolculuk et
- itinerate
- yolculuk etmek
- take a journey
- yolculuk etmek
- {f} journey