تعريف yoklukta في التركية الإنجليزية القاموس.
- in times of need
- in need
- yok
- away
A thief broke into the house while we were away.
- Biz yokken eve hırsız girmiş.
He had no choice but to run away.
- Onun kaçmaktan başka seçeneği yoktu.
- yok
- absent
Why did you absent yourself from class yesterday?
- Dün niçin sınıfta yoktun?
He was absent from school because of illness.
- O, hastalık nedeniyle okulda yoktu.
- yok
- nope
- yok
- unavailable
- yok
- not
He has not less than 100 dollars.
- Onun 100 dolardan az parası yok.
There is nothing concealed that will not be revealed.
- Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
- yok
- used sarcastically at the beginning of each of several successive clauses: Yok hava kötüymüş, yok zamanı değilmiş, kısacası bu işe yanaşmayacağı belliydi. If it wasn't that the weather was bad, then it was the fact that the time wasn't ripe; in short, it was clear that he wasn't going to get around to doing this job
- yok
- no
- yok
- nay
- yok
- used for emphasis at the beginning of a statement: Yok, iyi adam vesselam. He's a good fellow, and that's all there is to it
- yok
- but if not ...: Sınavı kazandın, ne güzel; yok kazanamadın, bir daha denersin. If you pass the test, that'll be great; but if you fail it, then you'll just take it another time
- yok
- none
That's none of your business.
- Sizinle bir ilgisi yok.
Half a loaf is better than none.
- Yarım somun ekmek hiç yoktan iyidir.
- yok
- kill
Tom had no idea that Mary was a serial killer.
- Tom'un Mary'nin bir seri katil olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.
I certainly had no idea Tom was thinking about killing himself.
- Tom'un kendini öldürmeyi düşündüğüne dair kesinlikle fikrim yoktu.
- yok
- (Tıp) yoke
- yok
- nix
- yok
- nonexistence
- yok
- not just yet
- yok
- on second thought
- yok
- (Bilgisayar) does not exist
- yok
- (Bilgisayar) omit
- yok
- (Bilgisayar) missing
- yok
- (Bilgisayar) clear
- yok
- (Bilgisayar) n a
- yok
- (Bilgisayar) not set
- yok
- (Bilgisayar) n/a
- yok
- nonexistent
- yok
- there are not
- yok
- (Bilgisayar) not available
- yok
- (Bilgisayar) do not exist
- yok
- nothing
- yok
- (Bilgisayar) na
- yok
- none available
- yok
- (Bilgisayar) not present
- yok
- off
- yok
- out of stock
- yok
- lacking
She is lacking in common sense.
- O, sağduyudan yoksundur.
He must be lacking in common sense.
- Sağ duyudan yoksun olmalı.
- yok
- there is not
- yok
- ain't
- yok
- not existing, nonexistent
- yok
- used to indicate a refusal to participate in something: Siz onu yapacak olursanız ben yokum. If you're going to do that I'm not coming with you. O işte ben yoktum. I had nothing to do with that matter
- yok
- not present, absent; not at hand, not available
- yok
- haven't got
Hiç paraları yok.
- yok
- nonexistent, absent, lacking; nonexistence, nothing; no; there is not, there are not
- yok
- does
Does she speak English, French or German?
- O İngilizce mi, Fransızca mı yoksa Almanca mı konuşuyor?
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
- yok
- no (a negative reply)