yokluğunda

listen to the pronunciation of yokluğunda
التركية - الإنجليزية
in the absence of
failing
yokluğunda işi yürütmek
hold the fort
yok
away

The boss asked Mr Brown to take charge of the office while she was away. - Patron, Bay Brown'dan kendisi yokken işyerinin sorumluluğunu almasını istedi.

A thief broke into the house while we were away. - Biz yokken eve hırsız girmiş.

yok
absent

He was absent owing to illness. - O, hastalık nedeniyle yoktu.

I was absent from school because of illness. - Hastalık nedeniyle okulda yoktum.

yok
nope
yok
unavailable
yok
not

He has not less than 100 dollars. - Onun 100 dolardan az parası yok.

I am not allergic to penicillin. - Penisiline alerjim yok.

yok
used sarcastically at the beginning of each of several successive clauses: Yok hava kötüymüş, yok zamanı değilmiş, kısacası bu işe yanaşmayacağı belliydi. If it wasn't that the weather was bad, then it was the fact that the time wasn't ripe; in short, it was clear that he wasn't going to get around to doing this job
yok
no
yok
nay
yok
used for emphasis at the beginning of a statement: Yok, iyi adam vesselam. He's a good fellow, and that's all there is to it
yok
but if not ...: Sınavı kazandın, ne güzel; yok kazanamadın, bir daha denersin. If you pass the test, that'll be great; but if you fail it, then you'll just take it another time
yok
none

That's none of your business. - Sizinle bir ilgisi yok.

Half a loaf is better than none. - Yarım somun ekmek hiç yoktan iyidir.

yok
kill

Hold your tongue, or you'll be killed. - Dilini tut, yoksa öldürüleceksin.

Tom had no idea that Mary was a serial killer. - Tom'un Mary'nin bir seri katil olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.

(yokluğunda) işi yürütmek
(deyim) hold the fort
yok
(Tıp) yoke
yok
nix
yok
nonexistence
yok
not just yet
yok
on second thought
yok
(Bilgisayar) does not exist
yok
(Bilgisayar) omit
yok
(Bilgisayar) missing
yok
(Bilgisayar) clear
yok
(Bilgisayar) n a
yok
(Bilgisayar) not set
yok
(Bilgisayar) n/a
yok
nonexistent
yok
there are not
yok
(Bilgisayar) not available
yok
(Bilgisayar) do not exist
yok
nothing
yok
(Bilgisayar) na
yok
none available
yok
(Bilgisayar) not present
yok
off
yok
out of stock
yok
lacking

He is lacking in common sense. - O, sağduyudan yoksundur.

He must be lacking in common sense. - Sağ duyudan yoksun olmalı.

yok
there is not
yok
ain't
yok
not existing, nonexistent
yok
used to indicate a refusal to participate in something: Siz onu yapacak olursanız ben yokum. If you're going to do that I'm not coming with you. O işte ben yoktum. I had nothing to do with that matter
yok
not present, absent; not at hand, not available
yok
haven't got

Hiç paraları yok.

yok
nonexistent, absent, lacking; nonexistence, nothing; no; there is not, there are not
yok
does

Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely. - Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.

Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible? - Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?

yok
no (a negative reply)
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف yokluğunda في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

yok
A non-Jew; a Gentile
التركية - التركية

تعريف yokluğunda في التركية التركية القاموس.

Yok
nanay
yok
Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılır: "Yok ben seni adam ettim, yok haddini bil, yok üstümüze düşeni yapalım."- A. İlhan
yok
Olmayan, bulunmayan şey
yok
"Hayır" anlamında kullanılır
yok
Birbirine karşıt iki cümleden, ikincisinin başına getirilir
yok
Savunulan bir düşünceyi doğrulayan sözün başına getirilir
yok
Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılır
yok
Yasaklanmış olan şey, yasak
yok
Olmayan, bulunmayan şey: "Benim hâlâ bir şeyden haberim yok."- M. Ş. Esendal. "Hayır" anlamında kullanılır
yok
Bulunmayan, mevcut olmayan nesne, kimse vb., var karşıtı
yok
Bulunmayan, mevcut olmayan nesne, kimse vb., var karşıtı: "Üstünde bir av bıçağından başka silahı yoktu."- N. Cumalı
yokluğunda
المفضلات