تعريف yoğunluğu في التركية الإنجليزية القاموس.
- packing density
- yoğun
- intense
Tom is a very intense person.
- Tom çok yoğun bir kişi.
Far from stopping, the storm became much more intense.
- Fırtınanın durması söyle dursun, çok daha fazla yoğunlaştı.
- yoğun
- dense
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
He has a very dense beard.
- Onun çok yoğun bir sakalı var.
- yoğun
- intensive
The hospital restricts the number of visitors who can enter the intensive care unit.
- Hastane yoğun bakım ünitesine girebilen ziyaretçi sayısını kısıtlıyor.
We need to work more intensively and effectively.
- Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.
- aşırı nüfus yoğunluğu
- overcrowding
- yoğun
- {s} hectic
Tom had a hectic week.
- Tom yoğun bir hafta geçirdi.
The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming.
- Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.
- yoğun
- thick
We walked through thick bushes.
- Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.
The flight was cancelled because of the thick fog.
- Yoğun sis nedeniyle uçuş iptal edildi.
- yoğun
- rush hour
I was caught in the rush hour.
- Trafiğin en yoğun olduğu zamanda yakalandım.
It's almost rush hour.
- Neredeyse yoğun saatler.
- yoğun
- extensive
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
- Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
- yoğun
- {s} busy
I'm very busy this week.
- Ben bu hafta çok yoğunum.
Tom has had a busy week.
- Tom yoğun bir hafta geçirdi.
- yoğun
- {s} rich
- yoğun
- concentrated
I concentrated my attention on the subject.
- Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.
I concentrated all my energies on the problem.
- Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.
- yoğun
- dense, thick; concentrated; intense, intensive, crash
- yoğun
- compact
- duman yoğunluğu
- smoke density
- duygu yoğunluğu belirtir
- fever
- iyon yoğunluğu
- (Bilgisayar,Fizik) ion density
- kemik mineral yoğunluğu
- (Tıp) bone mineral density
- kemik yoğunluğu
- bone density
- nüfus yoğunluğu
- overpopulation
- yoğun
- crash
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
- yoğun
- heavy
He took a detour to avoid the heavy traffic.
- Yoğun trafikten kaçınmak için tali yoldan gitti.
If you had left a little earlier, you would have avoided the heavy traffic.
- Biraz daha erken çıkmış olsaydın, yoğun trafikten kurtulmuş olurdun.
- yoğun
- intensively
I've started exercising more intensively for a shorter amount of time.
- Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.
We need to work more intensively and effectively.
- Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.
- yoğun
- mass
- yoğun
- profound
- yoğun
- (Tıp) condense
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
- yoğun
- condensed
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
- yoğun
- packing
- yoğun
- condensate
- yoğun
- deep
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
- yoğun
- hard
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
We were late for school because it was raining hard.
- Yoğun yağmur yağdığı için okula geç kaldık.
- iş yoğunluğu
- work load
- akı yoğunluğu
- flux density
- akım yoğunluğu
- current density
- atmosfer yoğunluğu
- atmospheric density
- baskı yoğunluğu
- print density
- bellek yoğunluğu
- storage density
- bileşen yoğunluğu
- component density
- bit yoğunluğu
- bit density
- buhar yoğunluğu
- vapour density
- delik yoğunluğu
- hole density
- efektif parçacık yoğunluğu
- effective partide density
- elektron yoğunluğu
- electron density
- elektron yoğunluğu
- (Elektrik, Elektronik) density of electrons
- enerji yoğunluğu
- energy density
- gerilme yoğunluğu
- (İnşaat) stress intensity
- gölge yoğunluğu
- shade density
- güç yoğunluğu
- power density
- ikamet yoğunluğu
- residential density
- inşaat yoğunluğu
- building density
- iyon yoğunluğu
- ion concentration
- kaydetme yoğunluğu
- recording density
- klor oranı yoğunluğu
- (Askeri) chlorinity concentration
- lezyon yoğunluğu
- (Tıp) lesion density
- nehir yoğunluğu
- (Çevre) river density
- nihai madde yoğunluğu
- (Askeri) end item density
- nötron yoğunluğu
- neutron density
- nüfus yoğunluğu
- populousness
- nüfus yoğunluğu fazla
- thickly populated
- olasılık yoğunluğu
- probability density
- optimum proktor yoğunluğu
- optimum proctor density
- paketleme yoğunluğu
- packaging density
- pazar satış yoğunluğu
- (Ticaret) market sales concentration
- piyasa yoğunluğu
- (Ticaret) market density
- radyasyon yoğunluğu; Uluslararası Mülteciler Kuruluşu; haberleşme göstergesi; il
- (Askeri) radiation intensity; Refugees International; routing indicator; relevant information
- resif yapısının yoğunluğu
- (Askeri) reef concentration
- silah yoğunluğu
- (Askeri) gun density
- su yoğunluğu
- water density
- sınırlama yoğunluğu
- limiting density
- taciz edici gaz yoğunluğu
- (Askeri) harassing concentration
- trafik yoğunluğu
- traffic density
- tuzluluk yoğunluğu
- (Askeri) salinity concentration
- veri yoğunluğu
- data density
- yapı yoğunluğu
- building density
- yavaşlama yoğunluğu
- slowing-down density
- yem yoğunluğu
- (Tarım) forage density
- yoğun
- pea soupy
- yoğun
- dense; thick
- yoğun
- concentrated, intense, intensive
- yoğun
- gross
- yoğun
- turbid
- yoğun
- stiff
- yoğun
- crashing
- yoğun
- rushhour
- yoğun
- keen
- yüzey yoğunluğu
- surface density
- yıldız yoğunluğu
- (Bilgisayar) starfield density
- yığın yoğunluğu
- bulk density
- çarpışma yoğunluğu
- collision density