It was July. The heat was intense.
- Aylardan temmuzdu. Isı yoğundu.
Art is the most intense mode of individualism that the world has known.
- Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.
Our plane couldn't land on account of the dense fog.
- Uçağımız yoğun sis nedeniyle inemedi.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
The hospital restricts the number of visitors who can enter the intensive care unit.
- Hastane yoğun bakım ünitesine girebilen ziyaretçi sayısını kısıtlıyor.
Intensive communication between teacher and student is the key to effective teaching.
- Öğretmen ve öğrenci arasındaki yoğun iletişim etkili öğretim için anahtardır.
We have a hectic week ahead of us.
- Önümüzde yoğun bir hafta var.
The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming.
- Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.
Because of the thick fog, the street was hard to see.
- Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.
The flight was cancelled because of the thick fog.
- Yoğun sis nedeniyle uçuş iptal edildi.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
She started early in order to avoid the rush hour.
- Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
- Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
I'm very busy this week.
- Ben bu hafta çok yoğunum.
I've had a very busy morning.
- Çok yoğun bir sabah geçirdim.
I concentrated all my energies on the problem.
- Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.
I concentrated my attention on the subject.
- Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
If you had left a little earlier, you would have avoided the heavy traffic.
- Biraz daha erken çıkmış olsaydın, yoğun trafikten kurtulmuş olurdun.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
- Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
I've started exercising more intensively for a shorter amount of time.
- Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.
We need to work more intensively and effectively.
- Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while.
- John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.