yoğunlaşarak

listen to the pronunciation of yoğunlaşarak
التركية - الإنجليزية
condensing
the act of increasing the density of something
Changing a vapour (or gas) into a liquid This change is accompanied by a giving out of energy
These units are super efficient with some designs reaching AFUEs of up to 97 percent Unlike conventional forced air furnaces, condensing units capture most of the water vapor and heat contained in hot flue gases that would normally escape up the chimney The escaping gases then pass through a second heat exchanger and condensate is expelled The heat exchangers are made of corrosion resistant stainless steel, and many have lifetime warranties Exhaust is cooler than that of conventional furnaces and can be vented with PVC piping
yoğun
intense

Far from stopping, the storm became much more intense. - Fırtınanın durması söyle dursun, çok daha fazla yoğunlaştı.

Art is the most intense mode of individualism that the world has known. - Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.

yoğun
dense

The mist was so dense that I could not see even an inch ahead. - Sis o kadar yoğundu ki bir inç önümü bile göremiyordum.

The fog was so dense, we could hardly see anything. - Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.

yoğun
intensive

Intensive communication between teacher and student is the key to effective teaching. - Öğretmen ve öğrenci arasındaki yoğun iletişim etkili öğretim için anahtardır.

Tom is still in intensive care. - Tom hâlâ yoğun bakımda.

yoğun
{s} hectic

We have a hectic week ahead of us. - Önümüzde yoğun bir hafta var.

After a hectic few days at work, Tom is looking forward to a change of pace. - İşte yoğun geçen birkaç günden sonra, Tom bir değişikliği iple çekiyor.

yoğun
thick

We walked through thick bushes. - Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.

Boil the soup down until it becomes thick. - Çorba yoğunlaşana kadar kaynatın.

yoğun
rush hour

I was caught in the rush hour. - Trafiğin en yoğun olduğu zamanda yakalandım.

She started early in order to avoid the rush hour. - Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.

yoğun
extensive

Extensive rainfall is expected throughout the region. - Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

yoğun
{s} busy

I'm very busy this week. - Ben bu hafta çok yoğunum.

Tom has had a busy week. - Tom yoğun bir hafta geçirdi.

yoğun
{s} rich
yoğun
concentrated

Tom concentrated on his work. - Tom işine yoğunlaştı.

I concentrated all my energies on the problem. - Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.

yoğun
dense, thick; concentrated; intense, intensive, crash
yoğun
compact
yoğun
crash

There was a chain-reaction crash during rush hour. - Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.

yoğun
heavy

We stayed home for Christmas, so as to avoid heavy traffic. - Biz yoğun trafikten kaçınmak amacıyla, Noel için evde kaldık.

He took a detour to avoid the heavy traffic. - Yoğun trafikten kaçınmak için tali yoldan gitti.

yoğun
intensively

I've started exercising more intensively for a shorter amount of time. - Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.

The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes. - Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.

yoğun
mass
yoğun
profound
yoğun
(Tıp) condense

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
condensed

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
packing
yoğun
condensate
yoğun
deep

We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow. - Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.

yoğun
hard

John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while. - John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.

Because of the thick fog, the street was hard to see. - Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.

yoğun
pea soupy
yoğun
dense; thick
yoğun
concentrated, intense, intensive
yoğun
gross
yoğun
turbid
yoğun
stiff
yoğun
crashing
yoğun
rushhour
yoğun
keen
التركية - التركية

تعريف yoğunlaşarak في التركية التركية القاموس.

Yoğun
ağır
Yoğun
derin
Yoğun
kesif
Yoğun
sıkı
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) UKD
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) ACÜR
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır koku vb
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır
yoğun
Kaba, kalın, iri
yoğun
Şişman, iri, tombul
yoğun
Artmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Kaba, kalın, iri (elek, iğne). Şişman, iri, tombul: "İtibarlı masalarda, sigaralarını içen, iri kalçalı, beyaz sarışın birtakım yoğun kadınlar..."- A. İlhan
yoğun
Hacmine oranla, ağırlığı çok olan, kesif
yoğun
tmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Koyu, ağır, kalın
yoğun
Dolu, sıkı, çok
yoğunlaşarak
المفضلات