yetkisiz

listen to the pronunciation of yetkisiz
التركية - الإنجليزية
unauthorized
vestless
unauthorised
unjustified
unauthorized, unwarranted
incompetent
incompetent, lacking sufficient knowledge, judgment, or skill (in a particular field)
yetki
{i} authorization

I need authorization. - Yetkiye ihtiyacım var.

We need authorization. - Yetkiye ihtiyacımız var.

yetki
warrant
yetki
{i} authority

I have the authority to do this. - Bunu yapacak yetkiye sahibim.

He gave me authority to fire them. - Onları kovma yetkisini bana verdi.

yetki
{i} power

The ruling class will not surrender its power. - Egemen sınıf yetkilerinden vazgeçmez.

During an experiment on powers of observation, Tom was unable to describe any of the pictures hanging on his living room wall, despite having lived in his unit for two years. - Gözlem yetkileri üzerine bir deney sırasında, bu birimde iki yıl yaşamasın rağmen Tom oturma odası duvarında asılı resimlerden hiç birini tanımlayamadı.

yetkisiz erişim
(Bilgisayar) unauthorized access
yetkisiz giriş
unauthorized access
yetkisiz hukuk uygulaması
unauthorized practice of law
yetkisiz ifşa analiz merkezi
(Askeri) unauthorized disclosure analysis center
yetkisiz kılma
disempowerment
yetkisiz kılma
disqualification
yetkisiz kılınmış
disqualified
yetkisiz madde
(Askeri) unauthorized item
yetkisiz sigorta
(Sigorta) unauthorized insurance
yetkisiz temsil
(Kanun) agency without authority
yetkisiz tüccar
interloper
yetki
competence
Yetki
privilege
yetki
(Kanun) license
yetki
exercise power
yetki
capacity
yetki
commission
yetki
(Kanun) licence
yetki
mandate
yetki
locus standi
yetki
right

All right, I'm in charge now. - Tamam, şimdi yetki bende.

yetki
attribute
yetki
province
yetki
(Ticaret) line position
yetki
(Kanun) venue
yetki
{i} faculty
yetki
cognizance
yetki
authorize

You're not authorized to be here. - Burada olmak için yetkili değilsin.

I can't authorize that. - Ben onu yetkilendiremem.

yetki
authorises
yetki
authorise
yetki
authority on
yetki
fiat
yetki
authorization , clearance
yetki
competence, sufficiency of knowledge, judgment, or skill (in a particular field)
yetki
vis
yetki
competency
yetki
authority, delegated power, authorization, warrant
yetki
authority, power
yetki
sword
yetki
warranty
yetki
(Hukuk) capacity, power
yetki
command
yetki
dominium
yetki
{i} potency
yetki
{i} jurisdiction

This case is outside my jurisdiction. - Bu durum benim yetki alanımın dışında.

yetki
pale
التركية - التركية
Herhangi bir işte yetkisi olmayan
Yetkisi olmayan
salahiyetsiz
YETKİ
(Hukuk) Bir işi veya görevi yapabilme hakkı
Yetki
salahiyet
Yetki
mezuniyet
yetki
Bir görevi, bir işi yasaların verdiği imkânlara göre, belli şartlarla yürütmeyi sağlayan hak, salâhiyet, mezuniyet
yetki
Bir görevi, bir işi yasaların verdiği imkânlara göre, belli şartlarla yürütmeyi sağlayan hak, salahiyet, mezuniyet: "Büyük Millet Meclisi Başkumandanlık yetkilerini Mustafa Kemal Paşaya devretmişti."- T. Buğra
yetkisiz
المفضلات