She brought up the three children alone.
- O, üç çocuğu tek başına yetiştirdi.
Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
- Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
What does it matter how they bring up their own children?
- Kendi çocuklarını nasıl yetiştirdiklerinin ne önemi var?
How does he bring up his children?
- O, çocuklarını nasıl yetiştiriyor?
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
Tom has grown wheat for many years.
- Tom yıllardır buğday yetiştirdi.
If you hurry, you will overtake him.
- Acele edersen ona yetişirsin.
If you hurry, you will soon overtake her.
- Eğer acele edersen yakında ona yetişirsin.
He'll soon catch up with Tom.
- O yakında Tom'a yetişecek.
I'll catch up with you later.
- Daha sonra size yetişirim.