yeterlilik

listen to the pronunciation of yeterlilik
التركية - الإنجليزية
sufficiency
adequateness
competence
(Askeri,Telekom) qualification
sufficiency, adequacy
satisfactoriness
adequacy, qualifiedness (to do a job)
proficiency
adequacy
yeterli
adequate

The pay is not adequate for a family of six. - Maaş altı kişilik bir aile için yeterli değildir.

No definition of poetry is adequate unless it be poetry itself. - Onun kendisi şiir olmadıkça, şiirle ilgili hiçbir tanım yeterli değildir.

yeterli
sufficient

A country without enough labour force cannot be self sufficient. - Yeterli iş gücü olmayan bir ülke kendi kendine yeterli olamaz.

My fluency is sufficient for many situations, but not for expressing my — often contradictory — emotions. - Benim akıcılığım birçok durum için yeterlidir, fakat genellikle çelişkili durumlarımı ifade etmek için değil.

yeterli
enough

One language is never enough. - Bir dil asla yeterli değildir.

Is ten thousand yen enough? - On bin yen yeterli mi?

yeterlilik belgesi
(Tıp) certificate of suitability
yeterlilik brövesi
(Askeri) qualification badge
yeterlilik sınavı
proficiency exam
yeterlilik testi
proficiency test
yeterlilik testleri
(Ticaret) proficiency testing
yeterlilik belgesi
certificate of proficiency
yeterlilik belgesi
proficiency certificate
yeterlilik değerlendirmesi
Efficiency rating
yeterlilik duygusu
feeling of adequacy
yeterlilik eğitimi
(Askeri) proficiency training
yeterlilik incelemesi
(Ticaret) biddability review
yeterlilik modeli
(Telekom) qualification model
yeterlilik sağlamak (oy)
make a quorum
yeterlilik test programları
(Ticaret) proficiency testing schemes
yeterlilik yaşı
(Pisikoloji, Ruhbilim) age of majority
yeterlilik ölçülendirmesi
(Havacılık) efficiency measurement
yeterli
(İnşaat) sufficent
yeterli
adequately
yeterli
{s} decent

Tom has a very decent salary. - Tom'un çok yeterli maaşı var.

If you want your workers to be happy, you need to pay them a decent wage. - Çalışanlarınızın mutlu olmasını istiyorsanız, onlara yeterli bir ücret ödemelisiniz.

yeterli
proficient

If he's proficient in English, I'll hire him. - İngilizcede yeterliyse, onu işe alırım.

She is proficient in French. - O, Fransızcada yeterlidir.

yeterli
{s} competent
yeterli
{s} satisfactory
fiziki yeterlilik
(Askeri) physical fitness
kendine yeterlilik
(Politika, Siyaset) self sufficiency
mesleki yeterlilik
professional competence
yeterli
enow
yeterli
sufficiently
yeterli
par

Partly because he could not receive enough information, Harper's description remains imperfect. - Kısmen yeterli bilgiyi alamadığından dolayı Harper'in açıklaması eksik kalıyor.

I am not feeling quite up to par. - Oldukça yeterli olduğumu hissetmiyorum.

yeterli
bonny
yeterli
up to

I ought to have enough money saved up to buy a car by Christmas. - Noele kadar bir araba almak için yeterli para biriktirmeliydim.

I am not feeling quite up to par. - Oldukça yeterli olduğumu hissetmiyorum.

yeterli
spitting
yeterli
due
yeterli
{s} qualified
yeterli
ample

Ten million yen will be ample for the project. - On milyon yen proje için yeterli olacaktır.

yeterli
fairly
yeterli
competence

I'm not questioning your competence. - Ben senin yeterliliğini sorgulamıyorum.

doktora yeterlilik sınavı
doctoral proficiency examinationdoctorate proficiency exam
yeterli
be sufficient
yeterli
quite enough
müşterek yeterlilik ihtiyaçları
(Askeri) joint qualification requirements
protein yeterlilik oranı
(Gıda) protein efficiency ratio
tıbbi yeterlilik tespiti
(Havacılık) medical assessment
ulusal yeterlilik
national competency
yeterli
fit
yeterli
snug
yeterli
sufficient, adequate, enough; competent, qualified
yeterli
suited
yeterli
efficacious
yeterli
moderate
yeterli
phr
yeterli
(Hukuk) adequate, sufficient
yeterli
that will do
yeterli
working

I'm working like crazy to make sure I have enough time. - Yeterli zamanım olduğundan emin olmak için deli gibi çalışıyorum.

yeterli
efficient
yeterli
equal

He is not equal to the task. - O, görev için yeterli değildir.

yeterli
adequate, sufficiently qualified (to do a job)
yeterli
effectual
yeterli
satisfying
yeterli
enough, sufficient, adequate
التركية - التركية
Yeterli olma durumu
kifayet
yeterlilik derecesi
Haddikifaye
Yeterli
kifayetli
yeterli
Bir işi yapma gücünü sağlayan özel bilgisi olan, kifayetli, ehliyetli, ehil
yeterli
Bir görevi, işlevi yerine getirmek gücü olan, etkisi olan
yeterli
İhtiyaçlara cevap veren, ihtiyaçları karşılayan
yeterli
Bir görevi, işlevi yerine getirmek gücü olan, etkisi olan. İhtiyaçlara cevap veren, ihtiyaçları karşılayan: "Yeterli çadırları var mı?"- M. Yesarî
yeterli
(Osmanlı Dönemi) kâfi
yeterlilik
المفضلات