yemekli

listen to the pronunciation of yemekli
التركية - الإنجليزية
dining
with food; with a meal
yemek
eat

Do you like eating fish? - Balık yemekten hoşlanır mısın?

I want to eat a Dapanji! - Bir Dapanji yemek istiyorum!

yemek
food

Do you like Japanese food? - Japon yemeklerini sever misin?

In various Turkish restaurants, shishkabob is the main food. - Çeşitli Türk restoranlarında, şiş kebap ana yemektir.

yemekli toplantı
dinner party
yemekli toplantı
bake
yemekli vagon
restaurant car
yemekli vagon
dining car
yemekli vagon
diner
yemekli vagon rail
dining car, diner
yemekli vagon trenin önünde mi arkasında mı
Is the dining car at the front or rear of the train
yemekli vagon var mı
Is there a dining car
yemek
meal

Brush your teeth after every meal. - Her yemekten sonra dişlerini fırçala.

What with overwork and poor meals, she fell ill. - Aşırı çalışma ve yetersiz yemeklerden dolayı, o hastalandı.

yemek
dinner

Tom, what do you want to have for dinner? - Tom, akşam yemeği için ne yemek istersin?

We went out to dinner with two American men and two German ladies. - Biz iki Amerikalı erkek ve iki Alman bayanla akşam yemeği yemek için çıktık.

yemek
dish

Can you recommend any vegetarian dishes? - Vejetaryen yemekleri tavsiye edebilir misiniz?

The cook prepares different dishes every day. - Aşçı her gün farklı yemekler hazırlar.

yemek
chow
yemek
grub
yemek
ingest
yemek
scoff
yemek
repast
yemek
She's not just beautiful; she's a knockout! yemeden içmeden (divulging something confidential) without losing any time. yemeden içmeden kesilmek to have no appetite, be off one's food. Ye kürküm ye! (Konuşma Dili) He wouldn't have given me the time of day if I hadn't been dressed well./She wouldn't have so much as looked at me if I hadn't been wearing this uniform. Yediği naneye bak! (Konuşma Dili) Look at how he's put his foot into it this time! Yemeyenin malını yerler (demine hu çekerler) (üstüne bir bardak su içerler). (Atasözü) Don't be miserly and deny yourself things you can afford, for you can rest assured that what you save up but don't spend will be spent freely and enjoyed to the hilt by whoever gets it after you've died
yemek
eatings
yemek
table

Tom ate as soon as the food was put on the table. - Tom yemek masaya konur konmaz yedi.

Tom and Mary sat at an unpainted picnic table eating their lunch. - Tom ve Mary öğle yemeklerini yerken boyanmamış bir piknik masasında oturdular.

yemek
eats

Tom says he eats more when he's sad. - Tom üzgün olduğunda daha çok yemek yediğini söylüyor.

Tom once ate at an cheap restaurant and got food poisoning, so now he is very careful about where he eats. - Tom bir zamanlar ucuz bir restoranda yemek yedi ve gıda zehirlenmesi oldu, bu yüzden artık nerede yemek yediği hakkında çok dikkatli.

yemek
spend

If you want to lose weight, spend a day without meals. - Eğer kilo vermek istiyorsanız, yemeksiz bir gün geçirin.

Tom didn't want to spend that much for a meal. - Tom bir yemek için bu kadar harcamak istemiyordu.

yemek
swallow
yemek
consume
yemek
chalk
yemek
touch
yemek
meals

Take one four times a day, after meals. - Yemeklerden sonra günde dört kez alın.

Is eating between meals really bad for your health? - Öğünler arasında yemek yeme sağlığınız için gerçekten zararlı mıdır?

yemek
meat

Is eating less meat a good idea? - Daha az et yemek iyi bir fikir midir?

Is eating whale meat wrong? - Balina eti yemek hata mıdır?

yemek
keep

Keep Tom from eating too much. - Tom'u çok yemekten engelle.

Mary keeps her best dishes in that cabinet. - Mary en iyi yemek takımlarını o dolapta tutar.

yemek
exulcerate
yemek
to be sent down
yemek
get a punishment
yemek
bite

Tom wanted to grab a bite to eat on his way home. - Tom evine giderken yemek için bir iki lokma atıştırmak istedi.

Do you want to grab a bite to eat somewhere? - Bir yerde yemek yemek için atıştırmak ister misin?

yemek
get

If you eat too much, you will get fat. - Çok azla yemek yersen şişmanlarsın.

You will soon get used to eating Japanese food. - Yakında Japon yemeklerini yemeye alışırsın.

yemek
rub away
yemek
believe

Not only has eating with your fingers continued throughout the centuries, but some scholars believe that it may become popular again. - Parmaklarınızla yemek yemek sadece yüzyıllar boyu devam etmekle kalmadı, aynı zamanda bazı alimler onun tekrar popüler olabileceğine inanıyorlar.

yemek
course

Antipasti are appetizers served before the first course. - Soğuk mezeler ilk yemekten önce verilen mezelerdir.

A cooking course should be mandatory in schools. - Yemek kursu okullarda zorunlu olmalı.

yemek
pick at
yemek
dine on
yemek
sent down
yemek
wear

The woman has two important questions to ask: What am I wearing? and what am I cooking? - Kadının soracak iki önemli sorusu var: Ne giyiyorum ve ne yemek yapıyorum?

Don't eat till the numbness wears off. - Uyuşma geçene kadar yemek yeme.

yemek
dine off
yemek
partake of
yemek
be sent down
yemek
pit
yemek
devour
yemek
rub
yemek
crop
yemek
dispose of
yemek
eat away
yemek
recipe

I've left out the nuts in this recipe because Delia's allergic to them. - Delia'nın onlara allerjisi olduğu için bu yemek tarifinden fındıkları çıkarttım.

What's your favorite recipe? - En sevdiğin yemek hangisidir?

yemek
feed on
yemek
have

Once the work is done, usually around half past five, I come home to have dinner. - İş yapılır yapılmaz, genellikle beş buçuk civarında, akşam yemeği yemek için eve gelirim.

You don't have to eat it. - Onu yemek zorunda değilsiniz.

yemek
partake
yemek
feed

Tom forgot to feed his dog yesterday. - Tom dün köpeğine yemek vermeyi unuttu.

I didn't feed the dog. - Köpeğe yemek vermedim.

yemek
erode
yemek
{i} eating

Do you like eating fish? - Balık yemekten hoşlanır mısın?

I feel like eating something sweet. - Tatlı bir şey yemek istiyorum.

yemek
board

You eat good meals in this boardinghouse. - Bu pansiyonda iyi yemek yersin.

Yemek
(deyim) chow down
yemek
eat in
yemek
dining

Has the house got a dining room? - Evin bir yemek odası var mı?

Where's the dining car? - Yemek arabası nerede?

yemek
to eat up every bit of (a food)
yemek
to require, use up, consume: Bu soba çok odun yiyor. It takes a lot of wood to keep this stove going
yemek
food, grub, eats; meal, repast; course, dish
yemek
slang to lay, have sex with
yemek
to spend (money); to spend (money) recklessly
yemek
to use up every bit of (something)
yemek
slang to kiss/lick/suck (someone)
yemek
to drain, wear (someone) down, take a lot out of (someone)
yemek
to milk someone for (his money), bleed someone for (his money). Yeme de yanında yat! slang
yemek
slang to kill, do (someone) in
yemek
slang to make mincemeat of (someone)
yemek
scran; peck
yemek
slang to get laid by
yemek
to drive (someone) to distraction, drive (someone) crazy
yemek
slang to get (a fine, a jail sentence). yemez slang person who can't be tricked, fox. yiyip bitirmek
yemek
It's a food which isn't just good; it's finger-licking good!
yemek
to spend or spend recklessly every bit of (a sum of money)
yemek
(for an insect) to bite, eat (someone) up; (for an insect) to eat (something)
yemek
to corrode, eat
yemek
slang to milk someone for (his money), bleed someone for (his money)
yemek
viand
yemek
fret
yemek
kill
yemek
{i} scran
yemek
sito
yemek
abrade
yemek
victual
yemek
tuck
التركية - التركية
Yemek de yenilen
Yemek de verilen
yemekli vagon
Trenlerde yolculara yemek servisi yapılan vagon
Yemek
karavana
Yemek
Yemek
taam
Yemek
lokma
Yemek
ziftlenmek
yemek
Batmak, çizmek, kaşındırmak, dalamak
Yemek
(Osmanlı Dönemi) DE'S
Yemek
(Osmanlı Dönemi) ADF
Yemek
(Osmanlı Dönemi) KEŞE'
Yemek
(Osmanlı Dönemi) LEBZ
Yemek
(Osmanlı Dönemi) TELEMMÜZ
Yemek
(Osmanlı Dönemi) SİMAT
Yemek
(Osmanlı Dönemi) AZF
Yemek
(Osmanlı Dönemi) KAŞM
Yemek
(Osmanlı Dönemi) CAHRE
Yemek
(Osmanlı Dönemi) TELEMMÜC
Yemek
(Osmanlı Dönemi) ME'KEL
Yemek
(Osmanlı Dönemi) HECA
Yemek
lokma etmek
Yemek
(Osmanlı Dönemi) TELEMMÜK
Yemek
(Osmanlı Dönemi) SÜFÜL
yemek
Birine alacağını vermemek, ödememek
yemek
Gücünü kırmak, perişan etmek, mahvetmek
yemek
Aşındırmak, kemirmek, oymak, delmek: "Neclâ onun böyle kendinden geçercesine çalıştığını gördükçe üzüntüden tırnaklarını yiyor."- H. Taner
yemek
Harcanmak, kullanılmak, sarf edilmek
yemek
Günün belli saatlerinde yenilen besin: "Yemek ya kahvaltıda ya da yemekte yenir
yemek
Ağızda çiğneyerek yutmak
yemek
Yasal yoldan cezalandırılmak
yemek
Hoşa gitmeyen kötü bir duruma uğramak, tutulmak: "Kendini topladı ama, fena yerinden gagayı yedi sanırım..."- M. Ş. Esendal
yemek
Ağızda çiğneyerek yutmak: "Adam o kadar çabuk yiyor ki, hizmetçi ekmek yetiştiremiyor."- B. Felek
yemek
Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam
yemek
Aşındırmak, kemirmek, oymak, delmek
yemek
Arada birşey yenmez."- H. Taner. Çağrılıları veya konukları yemekle ağırlama: "Pek protokolcü olduğu için yemek sessiz geçiyordu."- F. R. Atay
yemek
Hakkı olmayan ve kendisine yasak edilmiş bulunan bir şeyi kabul etmek
yemek
Harcamak, tüketmek, bitirmek: "Mirası sen yedin, zahmeti ben çekiyorum, diye latife ediyordu."- M. Ş. Esendal
yemek
Uğramak, tutulmak
yemek
Günün belli saatlerinde yenilen besin
yemek
Çağrılıları veya konukları yemekle ağırlama
yemek
Yemek yeme, karın doyurma işi
yemek
Yemek yeme, karın doyurma işi: "Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni."- N. Cumalı
yemek
Sürekli üzmek, tedirgin etmek
yemek
Biri için başkasına para harcatmak
yemek
Isırmak
yemek
Harcamak, tüketmek, bitirmek
yemekli
المفضلات