yeme

listen to the pronunciation of yeme
التركية - الإنجليزية
food: Ahmet bugüne kadar yemeden hiç kesilmemişti. Ahmet's never been off his food until now
taste: Bu eriğin yemesi hoş. This plum tastes good
(Denizbilim) predation
eroding
fretting
ingestion
nibble
yemek
eat

Do you like eating fish? - Balık yemekten hoşlanır mısın?

Is there anyone else wanting to eat? - Yemek yemek isteyen başka birisi var mı?

yemek
food

Do you like Japanese food? - Japon yemeklerini sever misin?

Dieticians are experts in the food industry. - Diyetisyenler yemek branşında uzmandırlar.

yeme alışkanlıkları
food habits
yeme bozuklukları
(Tıp,Pisikoloji, Ruhbilim) eating disorders
yeme isteği
munchies
yeme içme
(Turizm) refreshments
yeme içme
food & beverage
yeme içme
(Ticaret) catering

I arranged catering for tomorrow's party. - Yarınki parti için yeme içme işini düzenledim.

yeme bozukluğu
Eating disorder
yeme beni
go on with you
yeme bozuklukluğu
eating disorder
yeme isteğinin artması
(Pisikoloji, Ruhbilim) hyperphagia
yeme içmede azla yetinen
abstemious
yeme katılarak uygulama
(Tıp) in feed use
yeme-içme faaliyeti
(Turizm) board activity
yeme-içme sektörü
(Turizm) refreshments sector
yemek
meal

Is eating between meals really bad for your health? - Öğünler arasında yemek yeme sağlığınız için gerçekten zararlı mıdır?

We ate a hasty meal and left immediately. - Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.

yemek
dinner

Would you like to have dinner with me tonight? - Bu akşam yemekte benimle olmak ister misin?

Tom, what do you want to have for dinner? - Tom, akşam yemeği için ne yemek istersin?

yemek
dish

The cook prepares different dishes every day. - Aşçı her gün farklı yemekler hazırlar.

Steak and caviar are my favorite dishes. - Biftek ve havyar benim favori yemeklerim.

ye
{e} to
yemek
chow
ye
eat
yemek
grub
ye
{e} at
yemek
ingest
ye
ate
yemek
scoff
yemek
repast
yemek
She's not just beautiful; she's a knockout! yemeden içmeden (divulging something confidential) without losing any time. yemeden içmeden kesilmek to have no appetite, be off one's food. Ye kürküm ye! (Konuşma Dili) He wouldn't have given me the time of day if I hadn't been dressed well./She wouldn't have so much as looked at me if I hadn't been wearing this uniform. Yediği naneye bak! (Konuşma Dili) Look at how he's put his foot into it this time! Yemeyenin malını yerler (demine hu çekerler) (üstüne bir bardak su içerler). (Atasözü) Don't be miserly and deny yourself things you can afford, for you can rest assured that what you save up but don't spend will be spent freely and enjoyed to the hilt by whoever gets it after you've died
yemek
eatings
yemek
table

There are still a lot of dishes on the table. - Masanın üstünde hâlâ bir sürü yemek var.

She always clears the table after a meal. - O her zaman bir yemekten sonra masayı temizler.

yemek
eats

Tom once ate at an cheap restaurant and got food poisoning, so now he is very careful about where he eats. - Tom bir zamanlar ucuz bir restoranda yemek yedi ve gıda zehirlenmesi oldu, bu yüzden artık nerede yemek yediği hakkında çok dikkatli.

Tom eats only what he wants to eat. - Tom sadece yemek istediğini yer.

yemek
spend

If you want to lose weight, spend a day without meals. - Eğer kilo vermek istiyorsanız, yemeksiz bir gün geçirin.

Tom didn't want to spend that much for a meal. - Tom bir yemek için bu kadar harcamak istemiyordu.

yemek
swallow
yemek
consume
yemek
chalk
yemek
touch
yemek
meals

Tom isn't able to always brush his teeth after meals. - Tom her zaman yemeklerden sonra dişlerini fırçalayamaz.

What with overwork and poor meals, she fell ill. - Aşırı çalışma ve yetersiz yemeklerden dolayı, o hastalandı.

yemek
meat

What kinds of meat dishes do you serve? - Ne çeşit et yemeklerini servis yapıyorsunuz?

I've given up eating meat. - Et yemekten vazgeçtim.

kurt gibi saldırarak yeme
wolfing
yemek
keep

Mary keeps her best dishes in that cabinet. - Mary en iyi yemek takımlarını o dolapta tutar.

Keep Tom from eating too much. - Tom'u çok yemekten engelle.

yemek
exulcerate
yemek
to be sent down
yemek
get a punishment
yemek
bite

It's nearly lunchtime. Why don't we stop to have a bite to eat? - Neredeyse öğle vakti. Neden bir lokma yemek için durmuyoruz.

Where can I get a good bite to eat? - Nerede iyi bir yemek yiyebilirim?

yemek
get

I'm getting used to eating alone. - Yalnız yemek yemeye alışıyorum.

If you eat too much, you will get fat. - Çok azla yemek yersen şişmanlarsın.

yemek
rub away
yemek
believe

Not only has eating with your fingers continued throughout the centuries, but some scholars believe that it may become popular again. - Parmaklarınızla yemek yemek sadece yüzyıllar boyu devam etmekle kalmadı, aynı zamanda bazı alimler onun tekrar popüler olabileceğine inanıyorlar.

yemek
course

Are these dishes gluten free? Yes, of course, all of our dishes are gluten free. - Bu yemekler glutensiz mi? Evet, elbette, yemeklerimizin hepsi glutensizdir.

Antipasti are appetizers served before the first course. - Soğuk mezeler ilk yemekten önce verilen mezelerdir.

yemek
pick at
yemek
dine on
yemek
sent down
yemek
wear

The woman has two important questions to ask: What am I wearing? and what am I cooking? - Kadının soracak iki önemli sorusu var: Ne giyiyorum ve ne yemek yapıyorum?

Don't eat till the numbness wears off. - Uyuşma geçene kadar yemek yeme.

yemek
dine off
yemek
partake of
yemek
be sent down
yemek
pit
yemek
devour
yemek
rub
yemek
crop
yemek
dispose of
yemek
eat away
yemek
recipe

What's your favorite recipe? - En sevdiğin yemek hangisidir?

Have you seen the recipe book that I wrote? - Benim yazdığım yemek tarifi kitabını gördün mü?

yemek
feed on
yemek
have

You don't have to eat. - Yemek zorunda değilsiniz.

You don't have to eat it. - Onu yemek zorunda değilsiniz.

ye
eaten
ye
{f} eating
ye
pick at
ye
ingest
yemek
partake
yemek
feed

Tom forgot to feed his dog yesterday. - Tom dün köpeğine yemek vermeyi unuttu.

I didn't feed the dog. - Köpeğe yemek vermedim.

yemek
erode
yemek
{i} eating

Do you like eating fish? - Balık yemekten hoşlanır mısın?

I feel like eating something sweet. - Tatlı bir şey yemek istiyorum.

yemek
board

You eat good meals in this boardinghouse. - Bu pansiyonda iyi yemek yersin.

Cahil ile bal yeme yaşdaş ile taş taşı
(Atasözü) You do well to accompany somebody about your age
Yemek
(deyim) chow down
tırnak yeme
nail biting
yemek
eat in
yemek
dining

Where's the dining car? - Yemek arabası nerede?

The living room adjoins the dining room. - Oturma odası yemek odasına bitişiktir.

aşırı yeme
surfeit
başının etini yeme
importunity
boru yeme
pipe eating
hakkını yeme
defraudation
insan yeme
anthropophagy
kıtır kıtır yeme
scrunch
midye pişirip yeme eğlencesi
clambake
para yeme
accepting bribes
rüşvet yeme
malversation
tıka basa yeme
tuck in
vurgun yeme
(Tıp) caisson disease
vurgun yeme
(Tıp) the diver’s disease
vurgun yeme
(Tıp) inert gas narcosis
ye
into
ye
native
ye
nosh
yemek
to eat up every bit of (a food)
yemek
to require, use up, consume: Bu soba çok odun yiyor. It takes a lot of wood to keep this stove going
yemek
food, grub, eats; meal, repast; course, dish
yemek
slang to lay, have sex with
yemek
to spend (money); to spend (money) recklessly
yemek
to use up every bit of (something)
yemek
slang to kiss/lick/suck (someone)
yemek
to drain, wear (someone) down, take a lot out of (someone)
yemek
to milk someone for (his money), bleed someone for (his money). Yeme de yanında yat! slang
yemek
slang to kill, do (someone) in
yemek
slang to make mincemeat of (someone)
yemek
scran; peck
yemek
slang to get laid by
yemek
to drive (someone) to distraction, drive (someone) crazy
yemek
slang to get (a fine, a jail sentence). yemez slang person who can't be tricked, fox. yiyip bitirmek
yemek
It's a food which isn't just good; it's finger-licking good!
yemek
to spend or spend recklessly every bit of (a sum of money)
yemek
(for an insect) to bite, eat (someone) up; (for an insect) to eat (something)
yemek
to corrode, eat
yemek
slang to milk someone for (his money), bleed someone for (his money)
yemek
viand
yemek
fret
yemek
kill
yemek
{i} scran
yemek
sito
yemek
abrade
yemek
victual
yemek
tuck
çinlilerin yemek yeme çubukları
chopstick
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف yeme في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

YE
Young Earth, a form of creationism which proposes that the Earth is no more than a few thousand years old
Ye
Anglicized version of the 42nd most common Chinese surname
ye
you (the people being addressed)
ye
the

Ye Olde Medicine Shoppe.

ye
Ye is an old-fashioned, poetic, or religious word for you when you are talking to more than one person. Abandon hope all ye who enter here
ye
The two-character ISO 3166 country code for YEMEN
ye
= I
ye
{i} the (Archaic)
ye
þe), the "y" being used in place of the Anglo-Saxon thorn (þ)
ye
pron. (Old English) you (often plural)
ye
Yea; yes
ye
The plural of the pronoun of the second person in the nominative case
ye
being used in place of the Anglo-Saxon thorn (þ)
ye
Ye is sometimes used in imitation of an old written form of the word `the'. Ye Olde Tea Shoppe. Yemen (in Internet addresses). In an attempt to seem quaint or old-fashioned, many store signs such as "Ye Olde Coffee Shoppe" use spellings that are no longer current. The word ye in such signs looks identical to the archaic second plural pronoun ye, but it is in fact not the same word. Ye in "Ye Olde Coffee Shoppe" is just an older spelling of the definite article the. The y in this ye was never pronounced (y) but was rather the result of improvisation by early printers. In Old English and early Middle English, the sound (th) was represented by the letter thorn (þ). When printing presses were first set up in England in the 1470s, the type and the typesetters all came from Continental Europe, where this letter was not in use. The letter y was used instead because in the handwriting of the day the thorn was very similar to y. Thus we see such spellings as y
ye
Ye means you
ye
an old method of printing the article the AS
ye
It is sometimes incorrectly pronounced y&emacr
ye
See The, and Thorn, n
ye
þe, the "y"
التركية - التركية
Yemek işi
Tat, lezzet
Yiyecek
Yemek işi: "Herkes yemeye ekmek bulamazken onlar rahat geçiniyorlardı."- M. Ş. Esendal
yeme içme
Türlü içecek ve yiyeceklerle beslenme
Yemek
karavana
Yemek
Yemek
taam
Yemek
lokma
Yemek
ziftlenmek
yemek
Batmak, çizmek, kaşındırmak, dalamak
Yeme içme
boğaz
Yemek
(Osmanlı Dönemi) DE'S
Yemek
(Osmanlı Dönemi) ADF
Yemek
(Osmanlı Dönemi) KEŞE'
Yemek
(Osmanlı Dönemi) LEBZ
Yemek
(Osmanlı Dönemi) TELEMMÜZ
Yemek
(Osmanlı Dönemi) SİMAT
Yemek
(Osmanlı Dönemi) AZF
Yemek
(Osmanlı Dönemi) KAŞM
Yemek
(Osmanlı Dönemi) CAHRE
Yemek
(Osmanlı Dönemi) TELEMMÜC
Yemek
(Osmanlı Dönemi) ME'KEL
Yemek
(Osmanlı Dönemi) HECA
Yemek
lokma etmek
Yemek
(Osmanlı Dönemi) TELEMMÜK
Yemek
(Osmanlı Dönemi) SÜFÜL
ye
Türk alfabesinin yirmi sekizinci harfinin adı, okunuşu
yemek
Birine alacağını vermemek, ödememek
yemek
Gücünü kırmak, perişan etmek, mahvetmek
yemek
Aşındırmak, kemirmek, oymak, delmek: "Neclâ onun böyle kendinden geçercesine çalıştığını gördükçe üzüntüden tırnaklarını yiyor."- H. Taner
yemek
Harcanmak, kullanılmak, sarf edilmek
yemek
Günün belli saatlerinde yenilen besin: "Yemek ya kahvaltıda ya da yemekte yenir
yemek
Ağızda çiğneyerek yutmak
yemek
Yasal yoldan cezalandırılmak
yemek
Hoşa gitmeyen kötü bir duruma uğramak, tutulmak: "Kendini topladı ama, fena yerinden gagayı yedi sanırım..."- M. Ş. Esendal
yemek
Ağızda çiğneyerek yutmak: "Adam o kadar çabuk yiyor ki, hizmetçi ekmek yetiştiremiyor."- B. Felek
yemek
Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam
yemek
Aşındırmak, kemirmek, oymak, delmek
yemek
Arada birşey yenmez."- H. Taner. Çağrılıları veya konukları yemekle ağırlama: "Pek protokolcü olduğu için yemek sessiz geçiyordu."- F. R. Atay
yemek
Hakkı olmayan ve kendisine yasak edilmiş bulunan bir şeyi kabul etmek
yemek
Harcamak, tüketmek, bitirmek: "Mirası sen yedin, zahmeti ben çekiyorum, diye latife ediyordu."- M. Ş. Esendal
yemek
Uğramak, tutulmak
yemek
Günün belli saatlerinde yenilen besin
yemek
Çağrılıları veya konukları yemekle ağırlama
yemek
Yemek yeme, karın doyurma işi
yemek
Yemek yeme, karın doyurma işi: "Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni."- N. Cumalı
yemek
Sürekli üzmek, tedirgin etmek
yemek
Biri için başkasına para harcatmak
yemek
Isırmak
yemek
Harcamak, tüketmek, bitirmek
الإنجليزية - التركية

تعريف yeme في الإنجليزية التركية القاموس.

ye
{i} siz
ye
sizler
ye
sen
yeme
المفضلات