Space research is necessary for the propagation and continuation of the human species.
- Uzay araştırması insan türünün yayılması ve devamı için gereklidir.
Life isn't tied with a bow, but it's still a gift.
- Hayat bir yayla bağlı değildir ama o hâlâ bir hediyedir.
In Japan, bowing is common courtesy.
- Japonya'da eğilmek yaygın bir nezakettir.
Tom often thinks of Mary when he hears a string quartet.
- Tom yaylı sazlar dörtlüsü duyduğunda sık sık Mary'yi düşünür.
A violin is a stringed instrument.
- Keman, yaylı bir enstrümandır.
The fire, which has been raging for over a week in eastern California, continues to expand.
- Bir haftadır kırıp geçiren Doğu Kaliforniya'daki yangın, yayılmaya devam ediyor.
These measures can prevent the disease from spreading.
- Bu önlemler hastalığın yayılmasını önleyebilir.
She tried to prevent the rumor from spreading.
- O, söylentinin yayılmasını engellemeye çalıştı.
The empire fell as a result of the expansionist tendencies of its neighbors.
- İmparatorluk komşularının yayılmacı eğilimlerin bir sonucu olarak düştü.
The battle checked the empire's expansionist tendencies.
- Savaş imparatorluğun yayılmacı eğilimlerini kontrol etti.
In 1998, Dan Brown released Digital Fortress. Five years later he completed another best seller, The Da Vinci Code.
- Dan Brown 1998 yılında Dijital Kaleyi yayınlandı. O, beş yıl sonra başka bir best seller Da Vinci Şifresini tamamlandı.
Why was this news released?
- Bu haber neden yayımlandı?
The rain kept the fire from spreading.
- Yağmur yangının yayılmasını engelledi.
Who could be spreading that news?
- Bu haberi kim yayıyor olabilir?
That organization disseminates a lot of information, none of which can be trusted.
- O örgüt hiçbiri güvenilir olamayacak kadar çok bilgiyi yaymaktadır.
The fire had spread to the next building before the firemen came.
- İtfaiye gelmeden yangın sonraki binaya yayıldı.
We should check the spread of the disease.
- Biz hastalığın yayılmasını kontrol etmeliyiz.
The arc of the moral universe is long, but it bends toward justice.
- Ahlaki evrenin yayı uzun, ancak adalete doğru eğilir.
The motor overheated and is now emitting smoke.
- Motor hararet yaptı ve şimdi duman yayıyor.
Planets don't emit light by themselves.
- Gezegenler kendiliğinden ışık yaymazlar.
Drastic measures must be taken to prevent the further spread of the virus.
- Virüsün daha fazla yayılmasını engellemek için ciddi tedbirler alınmalı.
Electronic commerce began to spread rapidly.
- Elektronik ticaret hızla yayılmaya başladı.
Yay! I have finally finished my work!.