تعريف yaratmak في التركية الإنجليزية القاموس.
- {f} create
A woman must be a genius to create a good husband.
- Bir kadın iyi bir koca yaratmak için bir dahi olmalı.
Human beings are created to create things.
- İnsan oğlu bir şeyler yaratmak için yaratıldılar.
- to create
Human beings are created to create things.
- İnsan oğlu bir şeyler yaratmak için yaratıldılar.
They want to create a synthetic life form.
- Onlar sentetik yaşam formu yaratmak istiyor.
- engendering
- invent
- (deyim) bring into being
- (deyim) bring into existence
- think up
- spawn
- conceive
It is not possible to conceive without perceiving.
- algılama olmadan yaratmak imkansızdır.
- compose
- call into being
- originate
- beget
- procreate
- father
- incur
- {f} make
That's got to make a difference.
- O bir fark yaratmak zorunda.
I want to make a difference.
- Ben bir fark yaratmak istiyorum.
- build
- yanlış yaratmak
- miscreate
- fark yaratmak
- make difference
- problem yaratmak
- cause problem
- tehlike yaratmak
- (Ticaret) jeopardize
- yaratma
- creation
Investors must distinguish between genuine value creation and wishful thinking.
- Yatırımcılar, gerçek değer yaratma ile hüsnükuruntuyu ayırt etmeliler.
- etki yaratmak
- register
- devrim yaratmak
- revolutionize
- devrim yaratmak
- revolutionise
- fark yaratmak
- create the difference
- izlenim yaratmak
- come over
- izlenim yaratmak
- come across
- model yaratmak
- style
- problem yaratmak
- create problem
- problem yaratmak
- stir up trouble
- problem yaratmak
- pose a problem
- problem yaratmak
- bring problem
- talep yaratmak
- create demand
- tehlike yaratmak
- endanger
- tekel yaratmak
- (Ticaret) manipulate
- yarat
- (Bilgisayar) compose
A nation creates music — the composer only arranges it.
- Bir ulus kendi müziğini yaratır - besteci yalnızca onu düzenler.
- yaratma
- (Bilgisayar) create
They want to create a synthetic life form.
- Onlar sentetik yaşam formu yaratmak istiyor.
I have to create a new website.
- Yeni bir web sitesi yaratmak zorundayım.
- yaratma
- (Bilgisayar) created
Human beings are created to create things.
- İnsan oğlu bir şeyler yaratmak için yaratıldılar.
- yaratma
- design
- yarat
- {f} created
God created the world.
- Allah dünyayı yarattı.
The two mirrors facing each other created a repeating image that went on to infinity.
- Birbirlerine bakan iki ayna, sonsuza kadar yinelenen bir görüntü yarattı.
- yarat
- {f} creating
Your behavior is creating a lot of problems.
- Davranışın çok sayıda sorun yaratıyor.
We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
- Küçük kozmetik detaylar hakkında endişelenerek zaman kaybetmektense web sitemiz için içerik yaratarak zamanımızı harcamalıyız.
- yarat
- create
If God doesn't exist in our world, then I will create God with my own hands.
- Tanrı dünyamızda yoksa, öyleyse Tanrı'yı kendi ellerimle yaratacağım.
Our company is going to be left behind too if we don't create an environment in which we can get instant Internet access.
- Acil internet girişi olan bir çevre yaratmazsak, bizim şirketimizde geride kalacak.
- tehlikeli bir durum yaratmak
- To create a dangerous situation
- yaratma
- creating
Religion played a very important role in creating the various calendars still in use.
- Din hala kullanımda olan çeşitli takvimleri yaratmada çok önemli bir rol oynamıştır.
She's good at creating the narrative of a crime.
- O bir suçun öyküsünü yaratmada iyidir.
- devrim yaratmak
- to revolutionize
- eser yaratmak
- compose
- fon yaratmak
- create fund
- fırsat yaratmak
- create an opportunity
- gerginlik yaratmak
- create a tension
- gerginlik yaratmak
- make a scene
- gerilim yaratmak
- (deyim) make a fuss of
- gerilim yaratmak
- (deyim) make the fur fly
- gerilim yaratmak
- (deyim) cause a scene or disturbance
- gerilim yaratmak
- (deyim) kick up a dust
- harikalar yaratmak
- work wonders
- harikalar yaratmak
- to do miracles, to do wonders, to work miracles, to work wonders
- harikalar yaratmak
- do wonders
- harikalar yaratmak
- to produce wonders
- hasar yaratmak
- do damage
- hasar yaratmak
- inflict damage
- hayalinde yaratmak
- dream up
- hayalinde yaratmak
- fantasize
- heyecan yaratmak
- make a stir
- heyecan yaratmak
- create a stir
- heyecan yaratmak
- make a sensation
- heyecan yaratmak
- generate excitement
- heyecan yaratmak
- cause a stir
- heyecan yaratmak
- cause excitement
- hoşnutsuzluk yaratmak
- incur displeasure
- imkan yaratmak
- create opportunity
- istihdam yaratmak
- generate employment
- istihdam yaratmak
- create employment
- istihdam yaratmak
- provide employment
- izdiham yaratmak
- horde
- izdiham yaratmak
- stampede
- kahraman yaratmak
- heroise
- kaos yaratmak
- pie
- kavram yaratmak
- cogitate
- kriz yaratmak
- cause crisis
- marka yaratmak
- create a brand
- mucize yaratmak
- remove mountains
- mucizeler yaratmak
- to work miracles, to work wonders
- mucizeler yaratmak
- do wonders
- mucizeler yaratmak
- work wonders
- olay yaratmak
- hit the headlines
- panik yaratmak
- to create panic, arouse panic
- panik yaratmak
- to cause a panic
- panik yaratmak
- stampede
- pazar yaratmak
- (Ticaret) create a market
- rekabet yaratmak
- create competition
- rekabet yaratmak
- establish competition
- sansasyon yaratmak
- create a furor
- sansasyon yaratmak
- make a sensation
- sansasyon yaratmak
- create a furore
- sansasyon yaratmak
- to cause a sensation
- sorun yaratmak
- to make difficulties
- suçlu yaratmak
- criminalize
- sıkıntı yaratmak
- cause distress
- tarz yaratmak
- create a style
- tarz yaratmak
- establish a style
- tedirginlik yaratmak
- startle
- toplumsal huzursuzluk yaratmak
- create social unrest
- yaratma
- creating, creation
- yeni sözcük yaratmak
- neologize
- yeniden yaratmak
- re-create
- zorluk yaratmak
- make difficulties
- zıtlık yaratmak
- create conflict