Zamenhof, the creator of Esperanto, was an ophthalmologist.
- Esperanto'nun yaratıcısı Zamenhof, bir göz doktoruydu.
Zamenhof, the creator of Esperanto, was an ophthalmologist.
- Esperanto yapma dilinin yaratıcısı Zamenhof, bir göz doktoruydu.
Tom doesn't think he's as creative as Mary.
- Tom, Mary kadar yaratıcı olduğunu düşünmüyor.
You have to be creative.
- Yaratıcı olmak zorundasın.
Mary is very inventive.
- Mary çok yaratıcıdır.
A nation creates music — the composer only arranges it.
- Bir ulus kendi müziğini yaratır - besteci yalnızca onu düzenler.
The two mirrors facing each other created a repeating image that went on to infinity.
- Birbirlerine bakan iki ayna, sonsuza kadar yinelenen bir görüntü yarattı.
God created the world.
- Allah dünyayı yarattı.
Perform an experiment in creating a country from scratch.
- Sıfırdan bir ülke yaratmada bir deney gerçekleştirin.
We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
- Küçük kozmetik detaylar hakkında endişelenerek zaman kaybetmektense web sitemiz için içerik yaratarak zamanımızı harcamalıyız.
People of Almaty, let us create a child-friendly city!
- Alma-Ata halkı, haydi çocuk dostu bir şehir yaratalım!
Our company is going to be left behind too if we don't create an environment in which we can get instant Internet access.
- Acil internet girişi olan bir çevre yaratmazsak, bizim şirketimizde geride kalacak.
Productive thinking and creativity are unthinkable without imagination.
- Üretken düşünce ve yaratıcılık; hayal gücü olmadan düşünülemez.
The work I'm doing now requires originality.
- Şimdi yaptığım iş yaratıcılık gerektirir.
You have a fertile imagination.
- Senin yaratıcı bir hayal gücün var.
He has a fertile imagination.
- Onun yaratıcı bir hayal gücü var.
He is a very imaginative writer.
- O, çok yaratıcı bir yazardır.
This novel is very imaginative.
- Bu roman çok yaratıcı.