yaptırma

listen to the pronunciation of yaptırma
التركية - الإنجليزية

تعريف yaptırma في التركية الإنجليزية القاموس.

yap
do
yap
did

The girl did nothing but cry. - Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.

You didn't do a very good job, I said. - Çok iyi bir iş yapmadığını söyledim.

yap
does

She doesn't know who built those houses. - O bu evleri kimin yaptığını bilmiyor.

Regardless of what he does, he does it well. - Yaptığını düşünmeden, onu iyi yapar.

yap
{f} doing

I'm doing it for you. - Bunu senin için yapıyorum.

I'm doing this for you. - Bunu senin için yapıyorum.

yaptırmak
have it made
yaptırmak
to have (someone) make (something)
yaptırmak
get smth. done
yap
(Bilgisayar) do it

You must do it yourself. - Onu kendin yapmalısın.

I want to do it myself. - Onu kendim yapmak istiyorum.

yaptırmak
get something done
yap
made of

This table is made of wood. - Bu masa tahtadan yapılmıştır.

Bottles of beer are made of glass. - Bira şişeleri camdan yapılır.

yap
{f} making

He is afraid of making mistakes. - Hata yapmaktan korkuyor.

Making such a judgement may lead to wrong ideas. - Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.

yap
{f} performing

They assisted him in performing the operation. - Onlar onun operasyonu yapmasında yardım etti.

Dr. Jackson is performing an autopsy. - Dr. Jackson otopsi yapıyor.

yap
hold in
yap
{f} done

If it had not been for her help, you would never have done it. - Onun yardımı olmasaydı asla onu yapamazdın.

It can be done in a day. - O, bir günde yapılabilir.

yap
made up

A molecule is made up of atoms. - Bir molekül atomlardan yapılmıştır.

She made up her face in 20 minutes. - O, 20 dakika içinde yüzüne makyaj yaptı.

yap
{f} make of

Tom and Mary aren't quite sure what to make of this. - Tom ve Mary, bununla ilgili ne yapacaklarından pek emin değildir.

Tom doesn't know what to make of this. - Tom bunun hakkında ne yapacağını bilmiyor.

yap
held in

Rio's carnival is held in February. - Rio karnavalı şubat ayında yapılır.

Before the match, an opening ceremony was held in the Yoyogi stadium. - Maçtan önce Yoyogi stadyumunda bir açılış töreni yapıldı.

yap
commit

The enemy committed a horrible manslaughter in the city. - Düşman, şehirde korkunç bir katliam yaptı.

Many atrocities were committed during the war. - Savaş boyunca birçok zulüm yapıldı.

yap
{f} made

She made coffee for all of us. - O hepimiz için kahve yaptı.

Beer bottles are made of glass. - Bira şişeleri camdan yapılır.

yap
make&
yap
make

The baby is asleep. Don't make a noise. - Bebek uyuyor. Gürültü yapmayın.

I know you can make it. - Yapabileceğini biliyorum.

yaptırmak
have

I really have to get this done today. - Bugün bunu gerçekten yaptırmak zorundayım.

I paid to have this done. - Bunu yaptırmak için ödeme yaptım.

yaptırmak
get

Tom wanted to get things done quickly. - Tom işleri çabucak yaptırmak istedi.

Tom definitely had enough time to get the job done. - Tom'un işi yaptırmak için kesinlikle yeterli zamanı var.

yaptırmak
get sth done
yaptırmak
bring to pass
yaptırmak
found
yap
committed

Many atrocities were committed during the war. - Savaş boyunca birçok zulüm yapıldı.

He committed an illegal act. - O, yasa dışı bir eylem yaptı.

sayı yaptırma
(takım) assist
yaptırmak
monogram
yaptırmak
to have (someone) do (something)
yaptırmak
set
yaptırmak
make

I'd like to make a reservation. - Bir rezervasyon yaptırmak istiyorum.

I'd like to make reservations for dinner tomorrow. - Yarın akşam yemeği için rezervasyonlar yaptırmak istiyorum.

الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف yaptırma في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Yap
An atoll in the Caroline Islands of western Micronesia
yap
To bark; to yelp
yap
informal terms for the mouth
yap
A badly behaved child, a brat
yap
A bark; a yelp
yap
To talk, especially excessively
yap
{f} yelp, bark; talk noisily or foolishly; chatter
yap
The mouth, which produces speech
yap
An informal talk
yap
{i} yelp, bark; chatter, foolish talk; uncouth person; mouth (Slang)
yap
The high-pitched bark of a small dog
yap
Of a small dog, to bark
yap
If a small dog yaps, it makes short loud sounds in an excited way. The little dog yapped frantically. An island group and state of the Federated States of Micronesia in the western Caroline Islands of the western Pacific Ocean. Discovered by the Spanish in 1791, it became part of a Japanese mandate after 1920 and fell to U.S. forces in 1945. the sound a small dog makes when it yaps
yap
bark in a high-pitched tone; "the puppies yelped"
التركية - التركية
Yaptırmak işi
yaptırmak
Yapmasını sağlamak, yapmasına imkân vermek
yaptırmak
Yapmasını sağlamak, yapmasına imkân vermek: "Uzatmayalım, yeni yaptırdığım smokini giydim."- B. Felek