yaparak

listen to the pronunciation of yaparak
التركية - الإنجليزية
making

You're making me very happy by doing that. - Onu yaparak beni çok mutlu ediyorsun.

She became rich by making ceramic pieces. - O, seramik eser yaparak zengin oldu.

doing

What do you spend most of your time doing? - Zamanınızın çoğunu ne yaparak geçirirsiniz?

What activity do you spend most of your time doing? - Zamanının çoğunu hangi etkinliği yaparak geçirirsin?

yap
do
yap
did

You didn't do a very good job, I said. - Çok iyi bir iş yapmadığını söyledim.

The girl did nothing but cry. - Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.

yap
does

She doesn't know who built those houses. - O bu evleri kimin yaptığını bilmiyor.

Why doesn't anybody translate my sentences? - Neden kimse cümlelerimin çevirisini yapmıyor?

ev işleri yaparak aile yanında kalmak
au pair
yap
{f} doing

I'm doing it for you. - Bunu senin için yapıyorum.

You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job. - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.

alem yaparak
carousing
banyo yaparak
bathing
boks yaparak
(Spor) boxing
bunu yaparak
by doing so
huysuzluk yaparak
cantankerously
hırsızlık yaparak
housebreaking
indirim yaparak
(Ticaret) damping
piknik yaparak
backpacking
pratik yaparak öğrenmek
(deyim) pick up
yap
(Bilgisayar) do it

We'll do it when we have time. - Zamanımız olduğunda onu yapacağız.

Can you do it in one day? - Onu bir günde yapabilir misin?

yap
made of

This table is made of wood. - Bu masa tahtadan yapılmıştır.

I want a suit made of this material. - Bu kumaştan yapılmış bir takım elbise istiyorum.

yap
{f} making

He is afraid of making mistakes. - Hata yapmaktan korkuyor.

Making such a judgement may lead to wrong ideas. - Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.

yap
{f} performing

They assisted him in performing the operation. - Onlar onun operasyonu yapmasında yardım etti.

Dr. Jackson is performing an autopsy. - Dr. Jackson otopsi yapıyor.

yap
hold in
yap
{f} done

She can't have done such a thing. - O öyle bir şey yapmış olamaz.

It can be done in a day. - O, bir günde yapılabilir.

yap
made up

She made up her face in 20 minutes. - O, 20 dakika içinde yüzüne makyaj yaptı.

A molecule is made up of atoms. - Bir molekül atomlardan yapılmıştır.

yap
{f} make of

Tom and Mary aren't quite sure what to make of this. - Tom ve Mary, bununla ilgili ne yapacaklarından pek emin değildir.

I'm not quite sure what to make of this. - Bununla ilgili ne yapacağımdan pek emin değilim.

yap
held in

Before the match, an opening ceremony was held in the Yoyogi stadium. - Maçtan önce Yoyogi stadyumunda bir açılış töreni yapıldı.

Rio's carnival is held in February. - Rio karnavalı şubat ayında yapılır.

yap
commit

They made John chairman of the committee. - Onlar John'ı komite başkanı yaptı.

They voted to create a committee. - Bir komite oluşturmak için oylama yaptılar.

yap
{f} made

Butter is made from milk. - Tereyağı sütten yapılır.

Butter is made from cream. - Tereyağı kaymaktan yapılır.

yap
make&
yap
make

The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom! - Öğretmen kızgın, bu nedenle lütfen sınıfta gürültü yapmayın!

Don't be afraid to make mistakes when speaking English. - İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.

-yaparak
-By
yap
committed

The enemy committed a horrible manslaughter in the city. - Düşman, şehirde korkunç bir katliam yaptı.

He committed a gaffe when he asked whether she was pregnant. - O onun hamile olup olmadığını sorduğunda gaf yaptı.

blöf yaparak kurtulmak
bluff it out
böyle yaparak
in so doing
dalış yaparak tekrar yükselme
dip
düello yaparak şerefini koruma
satisfaction
ev işleri yaparak
au pair
ev işleri yaparak aile yanında kalan kız
au pair girl
fazla mesai yaparak
overtime
fotosentez yaparak
(Biyoloji) photosynthetically
hatalar yaparak öğrenmek
learn the hard way
hile yaparak yenmiş
euchring
hırsızlık yaparak çalmak
burglarize
hırsızlık yaparak çalmak
burgle
jest yaparak
drolly
misilleme yaparak
retaliatingly
onur meselesi yaparak
(Konuşma Dili) in honour bound
pike yaparak bombalamak
divebomb
plan yaparak
scheming
reklam yaparak
(Ticaret) publicizing
set yaparak korumak
dike
tahsil yaparak
learnedly
volta yaparak karadan kurtulmak
claw off shore
volta yaparak karadan kurtulmak
claw off
çocuk bakımı yaparak
au pair
çıkma yaparak açıklamak
annotate
şaka yaparak
facetiously
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف yaparak في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Yap
An atoll in the Caroline Islands of western Micronesia
yap
To bark; to yelp
yap
informal terms for the mouth
yap
A badly behaved child, a brat
yap
A bark; a yelp
yap
To talk, especially excessively
yap
{f} yelp, bark; talk noisily or foolishly; chatter
yap
The mouth, which produces speech
yap
An informal talk
yap
{i} yelp, bark; chatter, foolish talk; uncouth person; mouth (Slang)
yap
The high-pitched bark of a small dog
yap
Of a small dog, to bark
yap
If a small dog yaps, it makes short loud sounds in an excited way. The little dog yapped frantically. An island group and state of the Federated States of Micronesia in the western Caroline Islands of the western Pacific Ocean. Discovered by the Spanish in 1791, it became part of a Japanese mandate after 1920 and fell to U.S. forces in 1945. the sound a small dog makes when it yaps
yap
bark in a high-pitched tone; "the puppies yelped"
الدانماركية - التركية

تعريف yaparak في الدانماركية التركية القاموس.

Yap
saçmalama