yapılı

listen to the pronunciation of yapılı
التركية - الإنجليزية
made; done; built, constructed; well-built, having a strong body
(someone, something) who or which possesses (a certain kind of) build: iri yapılı bir adam a big-framed man
(something) which consists of (so many) buildings: dört yapılı bir okul a school housed in four buildings
sturdy
portly
built

Most Japanese houses are built of wood. - Çoğu Japon evleri ahşaptan yapılır.

New housing is being built. - Yeni konut yapılıyor.

well-made
made of, constructed of: tuğla yapılı made of brick
bodied
well knit
having a strong body
structured
(Biyokimya) bulky
constructed
made

Beer bottles are made of glass. - Bira şişeleri camdan yapılır.

Butter is made from milk. - Tereyağı sütten yapılır.

done

The grape harvest is done manually. - Üzüm hasadı elle yapılır.

A lot of jobs are done by computers. - Bir çok iş bilgisayarlar tarafından yapılır.

burly
buılt
well made
yapı
construction

The building is under construction. - Bina yapım aşamasındadır.

A new road is under construction. - Yeni bir yol yapım aşamasındadır.

yapı
structure

All the elements of a data structure are public by default. - Bir veri yapısının tüm bileşenleri varsayılan olarak herkese açıktır.

This is the most massive structure I have ever seen. - Bu şimdiye kadar gördüğüm en büyük yapıdır.

yapı
{i} mold

A man cannot be made in a mold. - Bir insan, bir kalıp içinde yapılamaz.

yapı
{i} mould
yapı
constitution

She has a robust constitution. - Onun sağlam bir yapısı var.

yapı
(a) building, edifice, (a) construction, (a) structure
yapı
building

This building is a capsule hotel lodging men and women. - Bu yapı erkekleri ve kadınları konaklayan kapsül bir oteldir.

The money was appropriated for building the gymnasium. - Para spor salonunun yapımı için ayrılmıştır.

yapı
{i} frame

The building will be made of concrete on a steel framework. - Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.

I was dwarfed by his gigantic frame. - Onun dev gibi yapısı tarafından cüceleştim.

yapı
makeup, character, personality (of someone)
yapı
structural

Structurally it's in good shape. - Yapısal olarak iyi durumda.

Esperanto is not only nominally but also structurally an international language. - Esperanto sadece nominal olarak değil aynı zamanda yapısal olarak da uluslararası bir dildir.

yapı
{i} architecture
yapı
{i} texture
yapı
{i} habit
yapı
{i} form

It is important that you attach your photo to the application form. - Başvuru formuna fotoğrafınızı yapıştırmanız önemlidir.

No formal action was taken. - Resmi bir işlem yapılmadı.

yapı
{i} make

Make yourself presentable. - Kendinizi prezentabl yapın.

My mother taught me how to make osechi. - Annem bana nasıl osechi yapılacağını öğretti.

narin yapılı
petite
selim yapılı deri tümörü
(Tıp) nevus
yapı
(Denizbilim) strucure
yapı
(Bilgisayar) construct

All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive. - Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen.

I think we should use our time a bit more constructively. - Bizim zamanı biraz daha yapıcı kullanmamız gerektiğini düşünüyorum.

yapı
civil work
yapı
make-up
yapı
(Dilbilim) usage
yapı
(Politika, Siyaset) breakdown
yapı
temperament
yapı
set-up
yapı
pattern

Those who intended to stay quickly adopted the island speech patterns, while those who did not, did not. - Niyetli olmayanlar uyum sağlamazken, kalmaya niyetli olanlar adanın konuşma yapılarına çabucak uyum sağladılar.

India ink produces an interesting pattern when used as a dye. - Çini mürekkebi boya olarak kullanıldığı zaman ilginç bir yapı üretir.

yapı
(Jeoloji) constraction
yapı
configuration

You can adjust game configuration options when starting the game for the first time. - Oyuna ilk kez başlarken oyunu yapılandırma seçeneklerini ayarlayabilirsiniz.

It is necessary to look more carefully into the demographic configuration of this region. - Bu bölgenin demografik yapısına daha dikkatli bakılması gerekir.

yapı
design
yapı
dwelling
yapı
works

He's making a table in his workshop. - Atölyesinde bir tablo yapıyor.

It works exactly as advertised. - O tamamen reklam yapıldığı gibi çalışır.

yapı
{i} conformation
yapı
vein
yapı
build

The money was appropriated for building the gymnasium. - Para spor salonunun yapımı için ayrılmıştır.

They are building a house. - Onlar bir ev yapıyorlar.

yapı
morpho-
güçsüz, çelimsiz, zayıf yapılı
weak, feeble, weak structure
iri yapılı
massive
yapı
chemistry

Do you study chemistry? - Kimya öğrenimi yapıyor musun?

Tom is majoring in chemistry. - Tom kimyada ihtisas yapıyor.

yapı
stucture
atlet yapılı
(someone) who has an athletic build
aynı yapılı olan
homogeneous
basit yapılı hayvan
polyp
basit yapılı hayvan
polype
etken anlamlı edilgen yapılı
deponent
etken anlamlı edilgen yapılı fiil
deponent
ince yapılı
svelte
ince yapılı slightly built
(person)
kısa ama sağlam yapılı
stocky
ufak yapılı kimse
midget
yapı
corpus
yapı
composition
yapı
contexture
yapı
blood

Tom was given a blood transfusion. - Tom'a kan nakli yapıldı.

yapı
(Hukuk) construction, structure
yapı
make, origin: Alman yapısı bir tabanca a revolver made in Germany/a German-made revolver
yapı
being

Our rocket is being built. - Bizim roket yapılıyor.

Tom said he liked what she had made for dinner, but he was only being polite. - Tom onun akşam yemeği için yaptığını beğendiğini söyledi fakat o sadece kibarlık yapıyordu.

yapı
framework

The whole framework was made of iron. - Bütün iskelet demirden yapıldı.

The building will be made of concrete on a steel framework. - Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.

yapı
building, construction: Herkeste bir yapı hevesi başladı. Everyone was seized with a desire to build
yapı
build, structure; constitution; physique; frame
yapı
building, construction, edifice " bina; structure" " strüktür; fabric; configuration, conformation; (beden) build; temperament, disposition
yapı
fiber

These warm socks are made from alpaca fiber. - Bu kışlık çoraplar alpaka liften yapılır.

Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen. - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.

yapı
disposition
yapı
edifice

The new edifice of the theatre looks very splendid. - Tiyatronun yeni yapısı çok görkemli görünüyor.

yapı
make up
yapı
fabric

Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen. - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.

The dress is made of a thin fabric. - Elbise ince bir kumaştan yapılmıştır.

yapı
erection
yapı
fibre

These socks are made from bamboo fibre. - Bu çoraplar bambu lifinden yapılır.

yapı
habit of body
yapı
{i} strain
yapı
{i} presence
yapı
{i} quality

These hand-made articles differ in quality. - Bu el yapımı eşyalar kalite olarak farklıdır.

If you want quality, pay for it. - Eğer kalite istiyorsanız, bunun için ödeme yapın.

yapı
artifact
yapı
gestalt
yapı
setup
yapı
homologue
yapı
{i} Nature

Death is a disgusting thing that nature has to hide, and it does it well. - Ölüm, doğanın gizlemesi gereken iğrenç bir şey ve bunu iyi yapıyor.

yapı
{i} organism

Visible from space, the Great Barrier Reef is the largest structure on Earth made by living organisms. - Uzaydan görülebilen Great Barrier Reef, canlı organizmalar tarafından yapılan dünyadaki en büyük yapıdır.

yapı
{i} making

Tom worries about making mistakes at work. - Tom, iş yaparken yapılan hatalardan endişeleniyor.

Peter is continually making phone calls to his mother. - Peter sürekli annesiyle telefon görüşmesi yapıyor.

yapı
{i} system

Because the personal computer here cannot change the system, nothing can be done. - Buradaki kişisel bilgisayar sistemi değiştiremediği için hiçbir şey yapılamaz.

The majority of big banks are introducing this system. - Büyük bankaların çoğunluğu bu sisteme geçiş yapıyor.

التركية - التركية

تعريف yapılı في التركية التركية القاموس.

YAPILI
Yapısı herhangi bir nitelikte olan
YAPILI
Vücudu gelişmiş, iri
Yapı
örgü
Yapı
strüktür
Yapı
konstrüksiyonstrüktür
Yapı
(Hukuk) EBNİYE
Yapı
(Hukuk) STATÜ
Yapı
bina
Yapı
mimari
ince yapılı
Narin, nazik, zayıf
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür. Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Yapma, oluşturma, ortaya konulma, meydana getirme
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür: "Yapısı sağlam, güzel bir erkekti."- Y. Z. Ortaç
yapı
Parçaları ve ögeleri arasında yasaya uygunluk, durağan bağlar ve karşılıklı ilişkiler bulunan dizge veya bütün, strüktür
yapı
Barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri, bina
yapı
Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Bal peteği
yapı
Yapılmakta olan konut, yol, köprü vb. inşaat
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür
yapılı
المفضلات