yanıp

listen to the pronunciation of yanıp
التركية - الإنجليزية
blinks
{i} small lettuce (of northern regions in India)
small Indian lettuce of northern regions
plural of blink
yan
side

You're by my side; everything's fine now. - Yanımdasın; şimdi her şey iyi.

The two houses stand side by side. - İki ev yan yana durur.

yanıp bitmek
burn out
yanıp tutuşmak
fever
yanıp sönme
Blinking
yanıp kül olmak
burn
yanıp kül olmak
to be burnt out, to burn down
yanıp kül olmak
burn down
yanıp sönmek
wink
yanıp tutuşmak
burn
yanıp tutuşmak
ache to
yanıp tutuşmak
to burn, to yearn
yanıp tutuşmak
ache for
yanıp tutuşmuş
all afire
yanıp yakılmak
to bemoan
yan
lateral
yan
side; direction; place; auxiliary, subsidiary; askew, sidelong
yan
{s} collateral
yan
(Biyokimya) para

This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence. - Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.

yan
sidewise
yan
place

The accident took place near his home. - Kaza onun evinin yanında gerçekleşti.

The darkest place is under the candlestick. - Çıra dibine kör yanar.

yan
party

A party will be held next Saturday, that is to say, on August 25th. - Gelecek Cumartesi, yani 25 Ağustos'ta bir parti düzenlenecek.

Who was at the party beside Jack and Mary? - Partide Jack ve Mary'nin yanındaki kimdi?

yan
direction

The forest fire began to spread in all directions. - Orman yangını tüm yönlerde yayılmaya başladı.

By mistake I boarded a train going in the opposite direction. - Yanlışlıkla ters yöne giden bir trene bindim.

yan
subsidiary
yan
auxiliary
yan
(Biyokimya) neighbouring
yan
flank
yan
part

Who was at the party beside Jack and Mary? - Partide Jack ve Mary'nin yanındaki kimdi?

What is the hard part of learning Japanese? - Japonca öğrenmenin zor yanı nedir?

yan
skew
yan
{f} glowing
yan
sideways

He edged sideways through the crowd. - O, kalabalığa yanlamasına sokuldu.

Tom looked sideways at Mary. - Tom yanlamasına Mary'ye baktı.

yan
cockeyed
yan
{f} glow
yan
awry
yan
laterality
yan
wall

Some pickpocket stole my wallet on the train. - Bir yankesici trende cüzdanımı çaldı.

Please put the table next to the wall. - Lütfen masayı duvarın yanına koy.

yan
burned

Both buildings burned down. - Her iki bina da yandı.

He was burned to death in the fire. - Yangında yanarak öldü.

yan
by side

They sat side by side. - Onlar yan yana oturdular.

We walked along side by side. - Biz yan yana yürüdük.

yan
(Biyokimya) neighbour

I'll leave a key with my next-door neighbour in case you get here before I do. - Buraya gelmeden önce buraya gelme ihtimaline karşı, yanımdaki kapı komşuma bir anahtar bırakacağım.

The neighbours have been banging about next door all morning. - Yan komşular sabahtan beri gürültü yapıyor.

bir kez yanıp sön
(Bilgisayar) flash once
gösterge yanıp/sönme
(Bilgisayar) indicator flash
saman alevi gibi yanıp sönen
(deyim) a flash in the pan
yan
(a) side
yan
with; alongside, alongside of: Yanına hiç para alma! Don't take any money with you! Yanımda çalışıyor. He works alongside me
yan
asquint
yan
sideward
yan
aspect, side (of a matter)
yan
bye
yan
sidelong
yan
by
yan
parietal
yan
secondary
yan
part (of one's body): Her yanım ağrıyor. I ache all over
yan
subordinate

The sentence has got too long again. Then just take out a few of the subordinate clauses. - Cümle tekrar uzun sürdü. O zaman birkaç yan cümleyi çokarın.

According to some experts the spoken language uses few subordinate clauses. - Bazı uzmanlara göre, konuşulan dil çok az sayıda yan cümleler kullanır.

yan
ancillary
yan
neighborhood, vicinity, diggings: O yanlarda oturuyor. He lives in that area
yan
flanking
yan
in comparison with, alongside of: Hüsnü, Zühtü'nün yanında bir sıfırdır. Hüsnü's nothing compared to Zühtü
yan
lateral, side, located at or towards a side
yan
direction (line or course extending away from a given point)
yan
aslant
yan
rakish
yan
astray
öç almak için yanıp tutuşan
revanchist
öç almak için yanıp tutuşan kimse
revanchist
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف yanıp في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

yan
one in common dialect (from Cumbrian sheep counting)
yan
one in common dialect
التركية - التركية

تعريف yanıp في التركية التركية القاموس.

YAN
(Osmanlı Dönemi) f. Hastanın sayıklaması
Yan
(Osmanlı Dönemi) HİZVE
Yan
kenar
Yan
nezt
yan
Tali
yan
Yön, sağ ve solun ortak adı, taraf
yan
İstekleri karşıt olan iki kişiden veya topluluktan biri
yan
Hastanın sayıklaması
yan
Savaş düzenindeki ordunun iki kanadından her biri
yan
Bir denklemde "=" işaretiyle ayrılmış olan iki anlatımdan her biri
yan
Birlikte, beraberinde olma: "Bir ara acıkıp yanlarında getirdikleri ekmek peyniri yediler."- N. Cumalı
yan
Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
yan
Tali: "Siyasi partiler kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremezler."- Anayasa
yan
Yön, sağ ve solun ortak adı, taraf: "Yaşlı garson yanımıza geldi."- Y. K. Karaosmanoğlu
yan
Ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü
yan
Bir yana yönelerek
yan
Bedenin bir bölümü. Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
yan
İkinci derece olan
yan
Ciltlenecek bir kitabın başına ve sonuna yerleştirilen beyaz ya da renkli kağıda verilen ad
yan
Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü: "Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı."- M. Ş. Esendal
yan
Üst
yan
Birlikte, beraberinde olma
yan
Bedenin bir bölümü
yan
Yer
yanıp
المفضلات