yanında

listen to the pronunciation of yanında
التركية - الإنجليزية
beside

Who was at the party beside Jack and Mary? - Partide Jack ve Mary'nin yanındaki kimdi?

What's beside the desk? - Masanın yanındaki ne?

a) near, beside, next to, by, along, alongside b) with, on c) over and above, in addition (to) d) in the company of
hard

The hardware store is near the park. - Hırdavatçı dükkanı parkın yanındadır.

by
alongside

It's nice sitting alongside a hot fireplace. - Sıcak bir şöminenin yanında oturmak hoştur.

in one's hearing
at the side of
by the side of

There is a man by the side of the pond. - Göletin yanında bir adam var.

close by
next

Mr Johnson's house is next to my house. - Bay Johnson'ın evi evimin yanındadır.

There are a few shops next to my house. - Evimin yanında birkaç dükkân var.

nearby
with

I took sides with them in the argument. - Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.

Unfortunately she only had five dollars with her. - Ne yazık ki yanında sadece beş dolar vardı.

in addition
in addition to
accompanied
fast by
hand

Here. Take this with you. It might come in handy. - Al. Bunu yanında taşı. İşine yarayabilir.

The boy who she brought with her was very handsome. - Onun yanında getirdiği çocuk çok yakışıklıydı.

side by side with
along with
adjacent

The lake was adjacent to his house. - Evinin yanında göl vardı.

next to

Cleanliness is next to godliness. - Temizlik, dindarlığın yanındadır.

Tom sat next to Mary in class. - Tom sınıfta Mary'nin yanında oturdu.

on
at hand
along

Bring along your friend. - Arkadaşını yanında getir.

Bring along something to read. - Yanında okuyacak bir şey getir.

about

I passed by your house about 10 last night. - Dün gece saat onda evinizin yanından geçtim.

He carries his umbrella about with him every day. - O her gün şemsiyesini yanında taşır.

behind

Tom crouched down next to Mary behind the car. - Tom arabanın arkasında Mary'nin yanında çömeldi.

near

Tom spent the night in the small cabin near the lake. - Tom bütün geceyi gölün yanında küçük bir kabinde geçirdi.

A student from America lives near my house. - Amerikalı bir öğrenci benim evin yanında yaşıyor.

in favour of
beside it
nigh

I spent the rest of the night besides her. - Gecenin geri kalanını onun yanında geçirdim.

I passed by your house about 10 last night. - Dün gece saat onda evinizin yanından geçtim.

pro

The problem is that Tom doesn't want to sit next to Mary. - Sorun Tom'un Mary'nin yanında oturmak istememesidir.

Do not use this product near a bathtub, sink, shower, swimming pool, or anywhere else where water or moisture are present. - Bu ürünü küvet, lavabo, duş, yüzme havuzu ya da su ve rutubetin olduğu başka herhangi bir yerin yanında kullanmayınız.

fast

Next to him, I'm the fastest runner in our class. - Onun yanında, ben bizim sınıfta en hızlı koşucuyum.

yan
side

I took sides with them in the argument. - Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.

You're by my side; everything's fine now. - Yanımdasın; şimdi her şey iyi.

yanında gezdirmek
tow
yanında olmak
stand by
yanında olmak
neighbor
yanında bulundurmak, alıkoymak
to carry, to detain
yanında olmak
Side with
yanında gezdirmek
have in tow
yanında götürmek
take along
yanında götürmek
take for
yanında göze çarpmak
be in relief against
yanında küçük göstermek
foreshorten
yanında olmak
neighbour [Brit.]
yanında olmak
accompany
yanında olmak
flank
yanında olmak
stand to
yanında olmak
to stand by sb
yanında yeralmak
range oneself on the side of
yanında yeralmak
stand by smb.'s side
yanında yeralmak
range oneself with
yaşın arasında/yanında kuru da yanar
(Atasözü) Sometimes the innocent suffer along with the guilty
yanında olmak
neighbour
ev işleri yaparak aile yanında kalmak
au pair
yan
lateral
yan
side; direction; place; auxiliary, subsidiary; askew, sidelong
yan
{s} collateral
bunun yanında
besides

Besides that, unemployment is increasing. - Bunun yanında işşizlik artıyor.

eklem yanında
(Tıp) juxta-articular
hemen yanında
next to
yan
(Biyokimya) para

This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence. - Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.

yan
sidewise
yan
place

The accident took place near his home. - Kaza onun evinin yanında gerçekleşti.

The wrong time, the wrong place. - Yanlış zamanda, yanlış yerde.

yan
party

A party will be held next Saturday, that is to say, on August 25th. - Gelecek Cumartesi, yani 25 Ağustos'ta bir parti düzenlenecek.

I suggest we go over to Tom's and help him get ready for the party. - Tom'un yanına gitmemizi ve ona partiye hazırlanması için yardım etmemizi öneriyorum.

yan
direction

We hurried in the direction of the fire. - Yangın istikametinde koşturduk.

The forest fire began to spread in all directions. - Orman yangını tüm yönlerde yayılmaya başladı.

yan
subsidiary
yan
auxiliary
yan
(Biyokimya) neighbouring
yanında olmak
stand by somebody
yan
flank
yan
part

A party will be held next Saturday, that is to say, on August 25th. - Gelecek Cumartesi, yani 25 Ağustos'ta bir parti düzenlenecek.

Who was at the party beside Jack and Mary? - Partide Jack ve Mary'nin yanındaki kimdi?

yan
skew
yan
{f} glowing
yan
sideways

Tom looked sideways at Mary. - Tom yanlamasına Mary'ye baktı.

He edged sideways through the crowd. - O, kalabalığa yanlamasına sokuldu.

yan
cockeyed
yan
{f} glow
yan
awry
yan
laterality
yanında olmak
favour
yan
wall

Please put the table next to the wall. - Lütfen masayı duvarın yanına koy.

His bed is next to the wall. - Onun yatağı duvarın yanında.

-in yanında
Of by
bunun yanında
besides this
kimin yanında
Who's next
yan
burned

Ten houses were burned down. - On ev yanıp kül oldu.

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

yan
by side

They sat side by side. - Onlar yan yana oturdular.

We walked along side by side. - Biz yan yana yürüdük.

yan
(Biyokimya) neighbour

I'll leave a key with my next-door neighbour in case you get here before I do. - Buraya gelmeden önce buraya gelme ihtimaline karşı, yanımdaki kapı komşuma bir anahtar bırakacağım.

Last night there was a big fire in the neighbourhood. - Dün gece mahallede büyük bir yangın vardı.

yanında olmak
be next to
arabanın yanında giden atlı uşak
outrider
arabanın yanında koşan eskort
outrunner
eksen yanında
(Bilgisayar) next to axis
ev işleri yaparak aile yanında kalan kız
au pair girl
kurunun yanında/arasında yaş da yanar
(Atasözü) Sometimes the innocent suffer along with the guilty
pencerenin yanında koltuk
window seat
pencerenin yanında koltuk rica ediyorum
I'd like a window seat please
rıhtım yanında
along quay
rıhtım yanında
along side
sapının iki yanında tüysü yaprakları olan
pinnate
yan
(a) side
yan
with; alongside, alongside of: Yanına hiç para alma! Don't take any money with you! Yanımda çalışıyor. He works alongside me
yan
asquint
yan
sideward
yan
aspect, side (of a matter)
yan
bye
yan
sidelong
yan
by
yan
parietal
yan
secondary
yan
part (of one's body): Her yanım ağrıyor. I ache all over
yan
subordinate

The sentence has got too long again. Then just take out a few of the subordinate clauses. - Cümle tekrar uzun sürdü. O zaman birkaç yan cümleyi çokarın.

According to some experts the spoken language uses few subordinate clauses. - Bazı uzmanlara göre, konuşulan dil çok az sayıda yan cümleler kullanır.

yan
ancillary
yan
neighborhood, vicinity, diggings: O yanlarda oturuyor. He lives in that area
yan
flanking
yan
in comparison with, alongside of: Hüsnü, Zühtü'nün yanında bir sıfırdır. Hüsnü's nothing compared to Zühtü
yan
lateral, side, located at or towards a side
yan
direction (line or course extending away from a given point)
yan
aslant
yan
rakish
yan
astray
yürüyüş yanında
Is it close enough to walk
çocuğa bakarak aile yanında kalan kız
au pair girl
çocuğa bakarak aile yanında kalmak
au pair
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف yanında في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

yan
one in common dialect (from Cumbrian sheep counting)
yan
one in common dialect
التركية - التركية
Göre, nispetle
Bir şeye, bir kimseye göre, nispetle: "Çektiğim acı yanında ölüm çok hafif kalır."- M. Yesarî
Beraberinde olma
Bir düşünceye katılma, destekleme
yanı sıra
beraberinde
indinde
YAN
(Osmanlı Dönemi) f. Hastanın sayıklaması
Yan
(Osmanlı Dönemi) HİZVE
Yan
kenar
Yan
nezt
yan
Tali
yan
Yön, sağ ve solun ortak adı, taraf
yan
İstekleri karşıt olan iki kişiden veya topluluktan biri
yan
Hastanın sayıklaması
yan
Savaş düzenindeki ordunun iki kanadından her biri
yan
Bir denklemde "=" işaretiyle ayrılmış olan iki anlatımdan her biri
yan
Birlikte, beraberinde olma: "Bir ara acıkıp yanlarında getirdikleri ekmek peyniri yediler."- N. Cumalı
yan
Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
yan
Tali: "Siyasi partiler kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremezler."- Anayasa
yan
Yön, sağ ve solun ortak adı, taraf: "Yaşlı garson yanımıza geldi."- Y. K. Karaosmanoğlu
yan
Ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü
yan
Bir yana yönelerek
yan
Bedenin bir bölümü. Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
yan
İkinci derece olan
yan
Ciltlenecek bir kitabın başına ve sonuna yerleştirilen beyaz ya da renkli kağıda verilen ad
yan
Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü: "Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı."- M. Ş. Esendal
yan
Üst
yan
Birlikte, beraberinde olma
yan
Bedenin bir bölümü
yan
Yer
yanında
المفضلات