You get older when you don't have many aims.
- Birçok amacın yoksa yaşlanırsın.
As you get older you start to feel that health is everything.
- Yaşlandıkça sağlığın her şey olduğunu anlamaya başlarsın.
As you get older you start to feel that health is everything.
- Yaşlandıkça sağlığın her şey olduğunu anlamaya başlarsın.
I'll look after my parents when they get old.
- Onlar yaşlandıklarında ebeveynlerime bakacağım.
You haven't aged a day.
- Sen bir günde yaşlanmadın.
Tom hasn't aged one bit.
- Tom biraz yaşlanmadı.
We become forgetful as we grow older.
- Yaşlandıkça unutkan olduk.
As we grow older, our memory becomes weaker.
- Biz yaşlandıkça, hafızamız zayıflar.
You can't run away from age.
- Yaşlanmaktan kaçamazsın.
Tom hasn't aged one bit.
- Tom biraz yaşlanmadı.
That aging film star has had three facelifts.
- O yaşlanan film yıldızı üç kez yüz gerdirme ameliyatı oldu.
She was aging quickly.
- O, hızla yaşlanıyordu.
His niece is attractive and mature for her age.
- Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.
At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
Tom's eyes were wet with tears.
- Tom'un gözleri göz yaşları yüzünden ıslaktı.
My father will soon be forty years old.
- Babam yakında kırk yaşında olacak.
I learned to play guitar when I was ten years old.
- On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.
Fish like carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.
Such fishes as carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.
Older people are often afraid of trying new things.
- Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.
The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language.
- Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.
She is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
She called out to him, with tears running down her cheeks.
- Yanaklarından süzülen yaşlarla ona seslendi.
My mother looked at me with tears in her eyes.
- Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.