yaşlılar

listen to the pronunciation of yaşlılar
التركية - الإنجليزية
the old
elders

My parents taught me to respect my elders. - Annem ve babam bana yaşlılara saygı göstermeyi öğretti.

You must be polite to your elders. - Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.

senior citizens
older people
yaşlı
elderly

Tom gave his seat to an elderly lady. - Tom yaşlı bir bayana koltuğunu verdi.

In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life. - Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.

yaşlı
aged

We should be kind to the aged. - Yaşlılara karşı nazik olmalıyız.

Layla and Sami have both aged up. - Leyla ve Sami'nin ikisi de yaşlıdırlar.

yaşlı
old

Mom is older than Dad. - Annem babamdan daha yaşlı.

The old man was hard of hearing. - Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.

yaşlılar derneği
Darby and Joan club
yaşlılar evi
almshouse
yaşlılar için indirim
senior citizen discount
yaşlılar için indirim var mı
Are there any discounts for senior citizens
yaşlı
{s} watery
yaşlı
golden ager
yaşlı
old man

The old man lives alone. - Yaşlı adam yalnız yaşıyor.

The old man was hard of hearing. - Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.

yaşlı
(Argo) gerry
yaşlı
old woman

Who is that old woman? - O yaşlı kadın kimdir?

She walked with her head down like an old woman. - O, yaşlı bir kadın gibi başını eğip yürüdü.

yaşlı
senile
yaşlı
oldster
yaşlı
antiquated
Yaşlı
corot
yaşlı
the elderly
yaşlı
briden
yaşlı
elder

You must be polite to your elders. - Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.

The elderly man takes strong drugs for his heart. - Yaşlı adam kalbi için güçlü ilaçlar alıyor.

yaşlı
old-timer

Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days. - Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.

yaşlı
doddered
yaşlı
overaged
yaşlı
tear-stained
yaşlı
geriatric
yaşlı
oldie
yaşlı
senior

The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather. - Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.

She gave her seat to a senior citizen. - Yaşlı birine yerini verdi.

yaşlı
senior citizen

American senior citizens are comparatively well-off. - Amerikalı yaşlı vatandaşların nispeten hali vakti yerinde.

You must respect senior citizens. - Yaşlı vatandaşlara saygı göstermelisin.

yaşlı
stricken in years
yaşlı
old timer
yaşlı
suffused with tears
yaşlı
well on in years; auld
yaşlı
tear stained
yaşlı
hoar
yaşlı
advanced in years
yaşlı
well on in years
التركية - التركية

تعريف yaşlılar في التركية التركية القاموس.

yaşlılar yurdu
Huzur evi
Yaşlı
(Osmanlı Dönemi) ÂTIK
Yaşlı
(Osmanlı Dönemi) FARİZ
Yaşlı
nemli
yaşlı
Yaşla dolmuş (göz): "Hıçkırarak yaşlı gözlerini kaldırdı."- Ö. Seyfettin
yaşlı
Yaşla dolmuş
yaşlı
Yaşı ilerlemiş kimse: "Bu yaşlıları kapısının arkasına yığdılar."- Ö. Seyfettin
yaşlı
Yaşı ilerlemiş, ihtiyar: "Kendisi de ilkin yaşlı bir kadın almayı düşünmüş idi."- M. Ş. Esendal
yaşlı
Yaşı ilerlemiş kimse
yaşlı
Yaşı ilerlemiş, ihtiyar
yaşlılar
المفضلات