The elderly man takes strong drugs for his heart.
- Yaşlı adam kalbi için güçlü ilaçlar alıyor.
I respect the elderly.
- Yaşlılara saygı duyarım.
We should be kind to the aged.
- Yaşlılara karşı nazik olmalıyız.
Layla and Sami aged up and wrinkled up.
- Leyla ve Sami yaşlı ve kırışmıştılar.
The old man lives by himself.
- Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather.
- Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.
Tickets are $30 for general admission and $20 for students and seniors.
- Biletler genel giriş için 30 dolar ve öğrencilerle yaşlılar için 20 dolardır.
American senior citizens are comparatively well-off.
- Amerikalı yaşlı vatandaşların nispeten hali vakti yerinde.
She gave her seat to a senior citizen.
- Yaşlı birine yerini verdi.
The old man lives alone.
- Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
The old man caught a big fish.
- Yaşlı adam büyük bir balık yakaladı.
They say that I'm an old woman.
- Onlar benim yaşlı bir kadın olduğumu söylüyorlar.
She walked with her head down like an old woman.
- O, yaşlı bir kadın gibi başını eğip yürüdü.
The elderly man takes strong drugs for his heart.
- Yaşlı adam kalbi için güçlü ilaçlar alıyor.
I respect the elderly.
- Yaşlılara saygı duyarım.
Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days.
- Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.
Because of his age, my grandfather doesn't hear well.
- Dedem yaşından dolayı pek iyi duyamıyor.
Wisdom does not automatically come with age.
- Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
Tom's eyes were wet with tears.
- Tom'un gözleri göz yaşları yüzünden ıslaktı.
Ken is older than Seiko.
- Ken Seiko'dan daha yaşlı.
Mom is older than Dad.
- Annem babamdan daha yaşlı.
My father is only fifteen years old.
- Benim babam sadece on beş yaşında.
My father will soon be forty years old.
- Babam yakında kırk yaşında olacak.
Take a fresh look at your lifestyle.
- Yaşam tarzınıza dikkatle bir göz atın.
Fish like carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.
John lives in New York.
- John New York'ta yaşar.
Older people are often afraid of trying new things.
- Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
She is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
He is the eldest in his class.
- O sınıfında en yaşlıdır.
Fatima is the eldest student in our class.
- Fatima sınıfımızdaki en yaşlı öğrencidir.
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
Tears came to my eyes.
- Gözlerimden yaşlar geldi.
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.
You must be polite to your elders.
- Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.
Young people should respect their elders.
- Gençler yaşlılarına saygı duymalıdır.