yaşında

listen to the pronunciation of yaşında
التركية - الإنجليزية
aged

Fadil died in prison, aged 76, of natural causes. - Fadıl, 76 yaşında doğal nedenlerden dolayı hapishanede öldü.

She is aged seventeen. - O, on yedi yaşındadır.

years old

I learned to play guitar when I was ten years old. - On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.

My father is only fifteen years old. - Benim babam sadece on beş yaşında.

year old
yaş
age

He has a son of your age. - Senin yaşında bir oğlu var.

His niece is attractive and mature for her age. - Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.

yaş
wet

The paint on the seat on which you are sitting is still wet. - Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.

I wet the bed until I was ten years old. - Ben on yaşına kadar yatağı ıslatırdım.

yaşında olmak
number
yaş
humid
yaş
dank
yaş
sappy
yaş
year; winter
yaş
{i} year

My father will soon be forty years old. - Babam yakında kırk yaşında olacak.

My father is only fifteen years old. - Benim babam sadece on beş yaşında.

yaş
fresh

Such fishes as carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.

That fish lives in fresh water. - O balık tatlı suda yaşar.

yaş
(Gıda) moisture
yaş
vintage
yaş
new

John lives in New York. - John New York'ta yaşar.

Older people are often afraid of trying new things. - Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.

yaş
young

He is five years younger than me. - O, benden beş yaş küçük.

John is not as old as Bill; he is much younger. - John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.

11 yaşında
11 years old
yaş
in age
... yaşında
aged
altı yaşında
six year old
beş yaşında
five year old
beş yaşında bir çocuk için boyama kitabı arıyorum
I would like to have a picture book for a five year old child
beş yaşında bir çocuk için uygun bir oyuncağınız var mı
Do you think this is suitable for a five year old child
bir yaşında hayvan
yearling
bu at kaç yaşında
How old is the horse
elli yaşında
quinquagenarian
iki yaşında erkek geyik
brocket
kaç yaşında
How old is he/she?
on oniki yaşında
preteen
on oniki yaşında çocuk
preteen
onun yaşında
at his age
sekiz yaşında
eight year old
seksen yaşında
he numbers eighty years
var yok approximately, about, close to: Ali beş yaşında var yok
I'd say Ali's close to five years old
yaş
damp; moist
yaş
slang bad, rough, tough
yaş
slang alcohol, liquor, booze
yaş
tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear
yaş
fresh (fruit) (as opposed to dried)
yaş
tear

This song is so moving that it brings tears to my eyes. - Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.

She called out to him, with tears running down her cheeks. - Yanaklarından süzülen yaşlarla ona seslendi.

yaş
clammy
yaş
time of life

The best time of life is when we are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.

The best time of life is when you are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.

yaş
unseasoned
yedi yaşında
seven year old
yüz yaşında
centenarian
üç yaşında som balığı
mort
yaşında
المفضلات