yaşım

listen to the pronunciation of yaşım
التركية - الإنجليزية
My age
yaş
age

Wisdom does not automatically come with age. - Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.

Because of his age, my grandfather doesn't hear well. - Dedem yaşından dolayı pek iyi duyamıyor.

yaş
wet

This grass is too wet to sit on. - Bu çim üstüne oturmak için çok yaş.

I used to wet the bed when I was small, but I grew out of it by the time I was seven. - Küçükken yatağımı ıslatırdım fakat yedi yaşına gelmeden önce vazgeçtim.

yaş
humid
yaş
dank
yaş
sappy
yaş
year; winter
yaş
{i} year

I learned to play guitar when I was ten years old. - On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.

My father is only fifteen years old. - Benim babam sadece on beş yaşında.

yaş
fresh

Fish like carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.

Such fishes as carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.

yaş
(Gıda) moisture
yaş
vintage
yaş
new

John lives in New York. - John New York'ta yaşar.

Older people are often afraid of trying new things. - Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.

yaş
young

Sam is two years younger than Tom. - Sam Tom'dan iki yaş küçük.

John is not as old as Bill; he is much younger. - John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.

yaş
in age
yaş
damp; moist
yaş
slang bad, rough, tough
yaş
slang alcohol, liquor, booze
yaş
tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear
yaş
fresh (fruit) (as opposed to dried)
yaş
tear

Tears came to my eyes. - Gözlerimden yaşlar geldi.

She called out to him, with tears running down her cheeks. - Yanaklarından süzülen yaşlarla ona seslendi.

yaş
clammy
yaş
time of life

The best time of life is when we are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.

The best time of life is when you are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.

yaş
unseasoned
yaşım
المفضلات