yağdırma

listen to the pronunciation of yağdırma
التركية - الإنجليزية
volley
To make a volley
A shot, especially in tennis, in which the ball is played before it hits the ground
To be thrown out, or discharged, at once; to be discharged in a volley, or as if in a volley; to make a volley or volleys
In sport, if someone volleys the ball, they hit it before it touches the ground. He volleyed the ball spectacularly into the far corner of the net McNeil volleyed more effectively in the second set. Volley is also a noun. She hit most of the winning volleys
A ball that is kicked while the ball is in the air
discharge in, or as if in, a volley; "the attackers volleyed gunshots at the civilians"
a tennis return made by hitting the ball before it bounces utter rapidly; "volley a string of curses" discharge in, or as if in, a volley; "the attackers volleyed gunshots at the civilians" hit before it touches the ground; "volley the tennis ball" be dispersed in a volley; "gun shots volleyed at the attackers
A return of the ball before it touches the ground
The simultaneous firing of a number of missiles; the missiles so fired
A shot on which the ball is hit before it bounces As a verb, to hit such a shot
Occurs when a player strikes the ball before it bounces The volley is most often employed when a player is playing close to the net The half volley is a low return of the ball just after it has bounced
Ball hit in the air before it bounces
make a volley
A burst or emission of many things at once; as, a volley of words
be dispersed in a volley; "gun shots volleyed at the attackers"
A shot where the ball is struck while still airborne
To hit the ball before it bounces
To hit the ball before it bounces on your side of the table It results in an immediate loss of the point
kicking the ball while it is in flight A half-volley is kicking the ball after only one bounce
yağ
oil

I bought a bottle of salad oil. - Bir şişe salata yağı aldım.

Oil and water don't blend. - Su ve yağ birbirine karışmaz.

yağ
fat

I don't like a fat diet. - Yağlı bir diyeti sevmiyorum.

You had better cut out the fat. - Yağı kesip çıkarsan iyi olur.

yağdırma sulaması
overhead irrigation
yapay olarak yağmur yağdırma
rainmaking
yağdırmak
hail
yağ
{i} grease

The machine was clogged with grease. - Makine, yağdan tıkanmış.

yağdırmak
rain

How many sacrificial lambs do we need to bring the rain back? - Tekrar yağmur yağdırmak için kaç tane kurbanlık kuzuya ihtiyacımız var?

yağdırmak
{f} flood
yağ
flattery

Imitation is the sincerest form of flattery. - Taklit en samimi yağcılık biçimidir.

Flattery won't get you anything. - Yağcılık sana hiçbir şey getirmeyecek.

yağ
essential oil
yağ
ointment
yağ
(Otomotiv,Teknik) lube oil
yağ
(Biyokimya) lipid
yağdırmak
showering
yağ
shortening
yağdırmak
shower
yağ
the fat
bomba yağdırma
volley bombing
iltifatlar yağdırma
rose water
yağ
oil; fat; grease; tallow; suet
yağ
tallow
yağ
auto. motor oil; lubricating grease
yağ
(cooking) oil; shortening; grease; fat; lard; butter; margarine, oleo, oleomargarine
yağ
oil; fat; grease; lubricant; ointment; mineral/vegetable oil; attar, essential oil; flattery, blarney
yağ
adipose
yağ
slush
yağ
(Anatomi) adeps
yağ
dripping
yağdırmak
volley forth
yağdırmak
to shower
yağdırmak
hurl
yağdırmak
pelt
yağdırmak
to cause (rain, snow, hail, etc.) to fall
yağdırmak
to rain, shower (something) on
yağdırmak
heap up
yağdırmak
pour
yağdırmak
volley out
yağdırmak
pour forth
yağdırmak
pour out
yağdırmak
volley
yağdırmak
swamp
yağdırmak
hail down
yağdırmak
heap
التركية - التركية
Yağdırmak işi
yağ
Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde
yağ
Vücudun, atılması gereken amonyak, üre gibi bazı maddelerini içine alarak deriden sızan ve ter kokusunu veren madde
yağ
Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde: "Yağ gelen yerden bal esirgenmez."- Atasözü
yağ
Vazelin, mazot gibi fizik nitelikleriyle yağları andıran ve sanayide kullanılan mineral madde: "Yağı tükenmiş motor gibi duraklamış, kalmıştı."- E. E. Talu
yağ
Güzel kokulu bitkilerden çıkarılan uçucu, kokulu ve sıvı madde
yağ
Vazelin, mazot gibi fizik nitelikleriyle yağları andıran ve sanayide kullanılan mineral madde
yağ
Itırlı bitkilerden çıkarılan uçucu, kokulu ve sıvı madde
yağdırmak
Bol miktarda vermek, sağlamak
yağdırmak
Yağmasını sağlamak
yağdırmak
Çok sayıda ortaya koymak, sürmek
yağdırmak
Vermek, söylemek
yağdırmak
Vermek, söylemek: "Cemal Paşa, çılgın, Adana'ya, Afyon'a şiddetle emirler yağdırıyordu."- F. R. Atay. Çok sayıda ortaya koymak, sürmek: "Çorbada tuzum bulunsun diyen para, eşya yağdırmıştı."- T. Buğra
yağdırmak
Bir şeyi aralıksız ve çok sayıda atmak, indirmek, savurmak
yağdırma
المفضلات