yüzme

listen to the pronunciation of yüzme
التركية - الإنجليزية
swimming

It was such a hot day that we went swimming. - Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

swim

When I was a child, I often went swimming in the sea. - Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.

I prefer swimming to skiing. - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.

natation
swim, swimming; floating
natatory
flotage
floating, flotation
bathing
flotation
swimming, natation
floating

Dan's body was floating in the swimming pool. - Dan'ın ceseti yüzme havuzunda yüzüyordu.

buoyancy
float

Dan's body was floating in the swimming pool. - Dan'ın ceseti yüzme havuzunda yüzüyordu.

An apple floats in water, but not a pear. - Bir elma suda yüzer ama bir armut yüzmez.

bathe

Bathers in Argentina were attacked by piranhas. - Arjantin'de yüzmeye gidenler piranhalar tarafından saldırıya uğradı.

yüzmek
swim

He went to sea to swim. - O yüzmek için denize gitti.

He is afraid of swimming. - O, yüzmekten korkuyor.

yüz
hundred

This is a three-star hotel; three hundred dollars a night. - Burası üç yıldızlı bir oteldir; bir gece üç yüz dolardır.

I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do. - Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.

yüz
face

I don't want to see your faces. - Yüzlerinizi görmek istemiyorum.

I saw his face in the dim light. - Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.

yüzme öğretmeni
swimming teacher
yüzme bilmemek
swim like a brick
yüzme gücü
flotage
yüzme havuzu
swimming pool, swimming bath
yüzme havuzu
lido
yüzme havuzu
natatorium
yüzme kesesi
sound
yüzme kesesi
float
yüzme kesesi
airbladder
yüzme kollukları
water wings
yüzme merkezi
metacenter
yüzme organı
swimmer
yüzme yeleği
air jacket
yüzme yeteneği
buoyancy
yüz
front

I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves. - Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.

Tom could hear a commotion in front of his house, so he went outside to see what was happening. - Tom evinin önünde bir kargaşa duyabiliyordu, bu yüzden neler olduğunu görmek için dışarı çıktı.

yüz
countenance
kapalı yüzme havuzu
indoor swimming pool
yüz
facial

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

His facial expression was more sour than a lemon. - Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.

yüz
one hundred

Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred. - On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.

The building is one hundred meters high. - Bina yüz metre yüksekliğindedir.

yüz
cheek

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

yüz
obverse
yüz
cast of features
yüzmek
float

The substance is light enough to float on the water. - Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.

yüzmek
{f} ride
deri yüzme
(Gıda) skinning
yüz
frontage
yüz
feature

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
figure

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

I figured Tom wasn't going to go, so I went. - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

Life and death are two sides of the same coin. - Yaşam ve ölüm aynı madalyonun iki yüzüdür.

Are the Bush administration and al-Qaida the two sides of the same coin? - Bush yönetimi ve El Kaide aynı madalyonun iki yüzü müdür?

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
yüzmek
skin

After you kill the sheep, you'll have to skin it. - Koyunu öldürdükten sonra onun derisini yüzmek zorunda kalacaksın.

zorunlu yüzme
(Denizbilim) forced swimming
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

Ann swam across the river. - Ann nehrin karşı tarafına yüzdü.

He swam across the river. - O, nehir boyunca yüzdü.

yüz
puss
yüz
{f} swim

To swim in the ocean is my greatest pleasure. - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.

I don't know how to swim. - Nasıl yüzeceğimi bilmiyorum.

yüz
{f} swum

Tom has never swum in our pool. - Tom bizim havuzda hiç yüzmedi.

He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh. - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

Thousands of dead fish have been found floating in the lake. - Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

yüz
physiognomy
yüz
side

He put on his sweater wrong side out. - O kazağını ters yüz giydi.

Tom plunged into the water and swam to the other side. - Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.

yüz
{f} swimming

When I was a child, I often went swimming in the sea. - Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

yüzmek
bathe
kurbağalama yüzme
Breaststroke Swimming
yüz
to face

You ought to face the stark reality. - Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.

The two lovers sat face to face, drinking tea. - İki âşık yüz yüze oturdular,çay içtiler.

yüzmek
to swim

To swim in the ocean is my greatest pleasure. - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.

The river flows too fast to swim in. - Nehir yüzmek için çok hızlı akıyor.

açık yüzme havuzu
open air swimming pool
derisini yüzme
excoriation
kelebek stili yüzme
butterfly stroke
kişisel yüzme aracı
(Askeri) personal flotation device
krol yüzme
crawl
ritmik yüzme
synchronized swimming
senkronize yüzme
synchronized swimming
serbest yüzme
freestyle swimming
sırtüstü yüzme
backstroke
yan yüzme
sidestroke
yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

The substance is light enough to float on the water. - Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.

A white cloud is floating in the blue summer sky. - Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.

yüz
favor

Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin. - Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.

I used to love swimming. It was my favorite sport in high school. - Ben yüzmeyi severdim. O, lisede favori sporumdu.

yüzmek
flinch
yüzmek
to swim, to bathe; to float; to wallow
yüzmek
strike out
yüzmek
/içinde/ (for a garment) to be much too big for one, swallow one: Bu paltonun içinde yüzüyorum. This coat swallows me
yüzmek
to float (on water or in the air)
yüzmek
/içinde/ to wallow in, swim in: Servet içinde yüzüyor. He's wallowing in wealth
yüzmek
/içinde/ to be covered with, be thickly coated with, be thick with: Kitaplar toz içinde yüzüyor. The books are thick with dust
yüzmek
shave
yüzmek
go for a swim
التركية - التركية
Yüzmek (I, II) işi
(Osmanlı Dönemi) AŞNA
(Osmanlı Dönemi) AVEMEN
yüzme havuzu
Spor, sağlık ve eğlence amacıyla yapılmış, belirli derinlikleri bulunan, suyla dolu olan yer
yüzme kesesi
Balıklarda, iç organların üzerinde bulunan ve su içinde balığın dengede durmasını sağlayan tek veya iki bölmeli balon biçiminde organ
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
Yüzmek
(Osmanlı Dönemi) HAMR
Yüzmek
(Osmanlı Dönemi) SAHF
kapalı yüzme havuzu
Kapalı bir mekân içine alınmış, suyu ısıtılan, yüzme sporunun yapıldığı havuz
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi
yüzmek
Kol, bacak, yüzgeç gibi organların özel hareketleriyle su yüzeyinde veya su içinde ilerlemek, durmak
yüzmek
Herhangi bir durumun en aşırı derecesinde olmak
yüzmek
Derisini çıkarmak, derisini soymak. Çok para istemek
yüzmek
Bir sıvının yüzeyinde batmadan durmak
yüzmek
Kol, bacak, yüzgeç gibi organların özel hareketleriyle su yüzeyinde veya su içinde ilerlemek, durmak: "Yüzmek bilmediği için on dakika içinde boğulmuştu."- S. F. Abasıyanık
yüzmek
Derisini çıkarmak, derisini soymak
yüzmek
Herhangi bir şeyle üzeri kaplanmak, bir şeye bulanmak
yüzmek
Dalgalanmak: "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak."- M. A. Ersoy
yüzmek
Dalgalanmak
yüzmek
Çok para istemek
yüzmek
Herhangi bir durumun en aşırı derecesinde olmak: "Hiçbir kaygının gölgelemediği bir saadet içinde yüzmektedir."- H. Taner
yüzmek
Yüzme sporu yapmak
yüzme
المفضلات