yüzde

listen to the pronunciation of yüzde
التركية - الإنجليزية
percentage

What percentage of our bodies is water? - Bedenimizin yüzde kaçı sudur?

People born in February get to spend a higher percentage of the month celebrating their birthdays than those born in other months. - Şubat ayında doğanlar diğer aylarda doğanlardan ayın daha yüksek yüzdesini doğum günlerini kutlayarak harcarlar.

percent

What percentage of the people speak three languages? - İnsanların yüzde kaçı üç dil konuşur?

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

per cent

Fifty-two per cent of British women prefer chocolate to sex. - Britanyalı kadınların yüzde elli ikisi çikolatayı sekse tercih ediyor.

Tom agreed with me a hundred per cent. - Tom yüzde yüz benimle aynı fikirde.

commission, percentage, cut (given to a middleman)
percentage, commission; per cent
percent; percentage: yüzde yirmi beş indirim a twenty-five percent discount. Öğrencilerin yüzde onu sınavı veremedi. Ten percent of the students failed the test. faiz yüzdesi rate of interest/interest rate
per centum
commission
percentile
proportion
per centage
chorea
yüz
hundred

This is a three-star hotel; three hundred dollars a night. - Burası üç yıldızlı bir oteldir; bir gece üç yüz dolardır.

One hundred and fifty people entered the marathon race. - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.

yüz
face

I don't want to see your faces. - Yüzlerinizi görmek istemiyorum.

His face is distorted by pain. - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.

yüzde yüz
a hundred per cent

Tom agreed with me a hundred per cent. - Tom yüzde yüz benimle aynı fikirde.

yüzde yüz
definitely
yüzde on
Ten percent

His salary was increased by ten percent. - Onun maaşı yüzde on artırıldı.

Ten is ten percent of one hundred. - On, yüzün yüzde onudur.

yüzde bir
centesimal
yüzde birlik
centesimal
yüzde hataları
percentage error
yüzde oranı
percentage
yüzde ve boyunda oluşan bir mantar
barber's itch
yüzde yüz
a) a hundred per cent b) definitely
yüzde yüz
hundred percent

Tom is one hundred percent wrong. - Tom yüzde yüz hatalı.

I'm not a hundred percent sure. - Yüzde yüz kesin emin değilim.

yüz
front

Tom could hear a commotion in front of his house, so he went outside to see what was happening. - Tom evinin önünde bir kargaşa duyabiliyordu, bu yüzden neler olduğunu görmek için dışarı çıktı.

Tom has bad eyes, so he always sits in the very front of the classroom. - Tom'un kötü gözleri var bu yüzden o her zaman sınıfın çok önüne oturur.

yüz
countenance
yüz
facial

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril. - Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.

yüz
one hundred

Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred. - On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.

The building is one hundred meters high. - Bina yüz metre yüksekliğindedir.

yüz
cheek

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

doların yüzde biri
cent
yüz
obverse
yüz
cast of features
yüz
frontage
yüz
feature

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
figure

I figured Tom wasn't going to go, so I went. - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

Are the Bush administration and al-Qaida the two sides of the same coin? - Bush yönetimi ve El Kaide aynı madalyonun iki yüzü müdür?

There are two sides to every question. - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

Takuya swam naked as a jaybird. - Takuya alakarga gibi çıplak yüzdü.

Ann swam across the river. - Ann nehrin karşı tarafına yüzdü.

yüz
puss
yüz
{f} swim

To swim in the ocean is my greatest pleasure. - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.

I don't know how to swim. - Nasıl yüzeceğimi bilmiyorum.

yüz
{f} swum

He is the only American to have swum the English Channel. - O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.

I haven't swum in the ocean since I left Florida. - Florida'yı terkettiğimden beri okyanusta yüzmedim.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

Thousands of dead fish have been found floating in the lake. - Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.

A ball is floating down the river. - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.

yüz
physiognomy
yüz
side

Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody. - Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.

He put on his sweater wrong side out. - O kazağını ters yüz giydi.

yüz
{f} swimming

When I was a child, I often went swimming in the sea. - Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.

I prefer swimming to skiing. - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.

yüzde elli
fifty percent

I paid fifty percent down for the car. - Araba için yüzde elli peşin verdim.

Fifty percent of a chimpanzee's diet is figs. - Şempanzenin diyetinin yüzde ellisi incirdir.

yüzde yirmi
twenty percent
yüzde yüz
as sure as eggs is eggs
yüz
to face

They stood face to face. - Onlar yüz yüze durdu.

The two lovers sat face to face, drinking tea. - İki âşık yüz yüze oturdular,çay içtiler.

yüzde yüz
a hundred percent
yüzdeler
percents
kritik yüzde
critical percentage
rublenin yüzde biri
kopek
rublenin yüzde biri
copeck
rublenin yüzde biri
kopeck
yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

A white cloud is floating in the blue summer sky. - Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

yüz
favor

Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin. - Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.

One hundred is my favorite number. - Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.

yüzde bir
{i} hundredth
yüzde bir
one in a hundred
yüzde yüz
one hundred percent
التركية - التركية
Herhangi bir işte aracı olan kimseye, görevinin karşılığı olarak yüzde hesabına göre verilen ücret, yüzdelik
Bir sayı sıfatı ile kullanıldığında, yüze bölünen bir şeyin o kadarlık parçasını belirtir
Bir sayı sıfatı ile kullanıldığında yüze bölünen bir şeyin o kadarlık parçasını belirtir: "Bir eli tabancalı militan mıdır, yoksa kesesini doldurmakla uğraşan iş adamlarından mıdır, mebus mudur hemen anlar ve bu anlayışlarında yüzde seksen yanılmaz."- Y. K. Karaosmanoğlu
Herhangi bir işte aracı olan kimseye, görevinin karşılığı olarak, yüzde hesabına göre verilen ücret, yüzdelik
yüzdelik
yüzde yüz
Bütünü, tamamı, tamamen
yüzde yüz
Kuşkusuz, şüphesiz, muhakkak
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi