They must remain face to face.
- Onlar yüz yüze kalmalıdır.
Two men met face to face.
- İki adam yüz yüze görüştüler.
Sami is facing the death penalty this time.
- Sami bu kez ölüm cezasıyla yüz yüze geliyor.
Coming face to face with a dinosaur was a funny experience.
- Bir dinozorla yüz yüze gelmek eğlenceli bir deneyimdi.
Tom doesn't have to face it alone.
- Tom onunla tek başına yüz yüze gelmek zorunda değil.