You can save face with a happy smile.
- Mutlu bir gülümseme ile yüzünüzü koruyabilirsiniz.
On TV someone with a serious look on his face is talking about the problems of our country's future.
- Televizyonda, yüzünde ciddi bir görünümü olan birisi ülkemizin geleceği ile ilgili sorunlar hakkında konuşuyor.
Face the sun.
The face of the cliff loomed above them.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
- Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
The airplane flies at a speed of five hundred kilometers per hour.
- Uçak saatte beş yüz kilometre hızla uçar.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
I saw his face in the dim light.
- Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
The truth is in front of her face.
- Gerçek onun yüzünün önünde.
The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face.
- Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Her facial expression was more sour than a lemon.
- Onun yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.
Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases.
- Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.
Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred.
- On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.
Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors.
- Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.
My brother got cheeky.
- Erkek kardeşim yüzsüzleşti.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss.
- On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.
I figured Tom would mess up again.
- Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Are the Bush administration and al-Qaida the two sides of the same coin?
- Bush yönetimi ve El Kaide aynı madalyonun iki yüzü müdür?
Life and death are two sides of the same coin.
- Yaşam ve ölüm aynı madalyonun iki yüzüdür.
Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
- Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
Would you mind if I swam in your pool?
- Havuzunuzda yüzebilir miyim?
Takuya swam naked as a jaybird.
- Takuya alakarga gibi çıplak yüzdü.
I prefer swimming to skiing.
- Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.
To swim in the ocean is my greatest pleasure.
- Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.
Tom has never swum in our pool.
- Tom bizim havuzda hiç yüzmedi.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
A ball is floating down the river.
- Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
The fisherman saved himself by means of a floating board.
- Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.
He put on his sweater wrong side out.
- O kazağını ters yüz giydi.
I jumped into the water and swam to the other side of the river.
- Suya atladım ve nehrin diğer tarafına yüzdüm.
It was such a hot day that we went swimming.
- Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
In swimming pools, water is continuously pumped through a filter.
- Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.
The two lovers sat face to face, drinking tea.
- İki âşık yüz yüze oturdular,çay içtiler.
You ought to face the stark reality.
- Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects.
- Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.
The boat was broken by the floating ice.
- Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.
A ball is floating down the river.
- Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.
She didn't want to drink alcoholic drinks every day. However, beer is her favorite drink, so she drinks non-alcoholic beer every day.
- Alkollü içkileri her gün içmek istemiyordu. Fakat bira onun sevdiği içkisidir, bu yüzden o her gün alkolsüz bira içiyor.
One hundred is my favorite number.
- Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.