The paradise was in my heart.
- Cennet benim yüreğimdeydi.
My heart was in my throat.
- Yüreğim ağzıma geldi.
The two people were shaking hands heartily as if they had not seen each other for years.
- Sanki yıllarca birbirlerini görmemişler gibi İki insan yürekten tokalaşıyorlardı.
She gave her guests a hearty reception.
- O konuklarını yürekten ağırladı.
It took guts to do what Tom did.
- Tom'un yaptığını yapmak yürek isterdi.
Tom is really courageous, isn't he?
- Tom gerçekten yürekli, değil mi?
Tom was amazingly courageous.
- Tom inanılmaz yürekliydi.