Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Derhal doktoru çağır, yoksa hasta daha kötü olabilir.
- Send for the doctor at once, or the patient may get worse.
Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.
- Shylock is greedy, and what is worse, very stingy.
Daha da kötüsü, kar yağmaya başladı.
- To make matters worse, it began snowing.
Rüzgar şiddetli esiyordu ve daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.
- The wind was blowing violently, and to make matters worse, it began raining.
Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.
- Shylock is greedy, and what is worse, very stingy.
Bugün hava dünkünden daha kötü.
- The weather today is worse than yesterday.
Her şeyin daha beteri de vardır.
- It could always be worse.
Sen ondan daha kötüsün.
- You're worse than her.
Muhtemelen çok daha kötüsünü gördün.
- You've probably seen a lot worse.
Her şeyin daha beteri de vardır.
- It could always be worse.
Bundan daha beter olabilir mi bilemiyorum!
- I don't know if it could get any worse than this!
Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.
- Tom is in worse trouble than I thought.
Yalnız olmaktan daha kötü şeyler var.
- There are worse things than being alone.
Hayatta ölümden daha kötü şeyler var. Siz hiç bir akşamı bir sigorta satıcısıyla geçirdiniz mi?
- There are worse things in life than death. Have you ever spent an evening with an insurance salesman?
Tom düşündüğümüzden daha kötü durumda.
- Tom is in worse shape than we thought.
Tom, John'dan daha kötü durumda.
- Tom is in worse shape than John.
Kötü bir karın ağrım var.
- I've got a bad stomachache.
O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
- He is such a bad person that everybody dislikes him.
Biz her zaman olduğumuzdan daha yoksuluz.
- We're worse off now than we've ever been.
Şimdi daha önce olduğumuzdan daha yoksuluz.
- We're worse off now than before.
Kötü hava törene zarar verdi.
- The bad weather marred the ceremony.
Her gün balık yemek sizin için zararlı mı?
- Is eating fish every day bad for you?
Tom bir trafik kazasında fena halde yaralandı.
- Tom was badly injured in a traffic accident.
O, fena halde azarlanmış görünüyor.
- It seems that he was badly scolded.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Tom beni rahatsız etmeyi bırakmadı.
- Tom wouldn't stop badgering me.
Benim kötü bir sert ensem var.
- I have a bad stiff neck.
Sahtekâr olma konusunda kötü bir üne sahiptir.
- He has a bad reputation of being dishonest.
Sahte para her zaman geri gelir.
- Bad money always comes back.
Tom emniyet kemerini takıyor olsaydı o kadar kötü yaralanmazdı.
- If Tom had been wearing his seat belt, he wouldn't have been injured so badly.
İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik.
- It's bad manners to point at people.
Bir konser sırasında konuşmak terbiyesizliktir.
- It's bad manners to talk during a concert.
Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
- I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
- Time is a good physician, but a bad cosmetician.
Korkarım ki berbat bir şey yedim.
- I am afraid I ate something bad.
Dün berbat bir baş ağrım vardı. Bulunmama nedenim oydu.
- I had a bad headache yesterday. That was why I was absent.
Karaciğer yemek sizin için kötü mü?
- Is eating liver bad for you?
Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.
- I don’t believe that black cats cause bad luck.
Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.
- His behavior, as I remember, was very bad.
Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
- Telling lies is a very bad habit.
Kötü haber söylendiğinde o ciddi görünüyordu.
- He looked grave when told the bad news.
Bozuk İngilizce dünyanın en yaygın dilidir.
- Bad English is the most widespread language in the world.
Tom'un yüzü kötü bir biçimde çürük.
- Tom's face is badly bruised.
Sepetteki bir çürük elma bütün sepeti çürütür
- One bad apple spoils the barrel.
Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
- I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
Tom'un son filmi şimdi yayınlandı. Adı Tatoeba: Hatalı ağ geçidi.
- Tom's latest movie just came out. It's called Tatoeba: Bad Gateway.
Bu öğleden sonra hava kötüleşecek.
- This afternoon the weather is going to get worse.
Derhal yatmaya gitsen iyi olur, yoksa soğuk algınlığın daha da kötüleşir.
- You had better go to bed right away, or your cold will get worse.
Küfürlü dil, kötü bir kalbin işaretidir.
- The cursing tongue is an indication of a bad heart.
My son could do worse than grow up to be like you, Sir. (said to a man who just saved a few people from a burning house).
Kayboldum ve daha da kötüsü, sonra yağmur yağmaya başladı.
- I got lost, and to make it even worse, it then began to rain.
İşler daha da kötüleşebilir.
- Things may get even worse.
Ted's car isn't running well. If worse comes to worst, he can take the bus to school.
Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
- Drinking on an empty stomach is bad for your health.
Sigara içmenin sağlık için zararlı olduğunu söylemeye gerek yok.
- It goes without saying that smoking is bad for the health.
Hastanede bir sürü hasta gördüm, onlardan bazıları kötü şekilde yaralanmıştı.
- I saw many patients at the hospital, some of whom were badly injured.
Paul bugün yatakta hasta. Çok kötü.
- Paul is sick in bed today. That's too bad.
Aşağılık kompleksleri hakkında kötü şey onlara yanlış insanların sahip olması.
- The bad thing about inferiority complexes is that the wrong people have them.
Ona yanlışlıkla bağırdım ve kendimi gerçekten kötü hissettim.
- I yelled at him by mistake and I felt really bad.
Hava daha da kötüye gidiyordu.
- The weather was going from bad to worse.
İş daha da kötüye gitmeye devam ediyor.
- Business keeps going from bad to worse.
She was very ill last week but this week she’s worse.
Her leg is infected. Still worse, she's developing a fever.
His mood took a turn for the worse.
He drives worse than anyone I know.
Your exam results are worse than before.
If worse comes to worst, then these stock certificates will make fine wallpaper.
Knowing the real reasons for his action caused her to view them in a worse light.
Sorry, my bad!.
Do you think it is a bad idea to confront him directly?.
Divorce is usually a bad experience for everybody involved.
Did you see what he wrote on that guy's forehead? What a bad ass!.
A curious specimen of Gloucestershire dialect c»me out in an assault case heard by the Gloucester court magistrates on Saturday. One of the witnesses, speaking of what a girl was doing at the time the assault took place, said she was ' badding ' walnuts in a pigstye. The word is peculiarly provincial : to ' bad ' walnuts is to strip away the husk. The walnut, too, is often called » 'bannut,' and hence the old Gloucestershire phrase, ' Come an' bad the bannuts.'.
I didn't do too bad in the last exam.
Be careful. There are bad people in the world.
He is in bad need of a haircut.
These apples have gone bad.
You is sic] bad, man!.
For better or worse, he’s the president.
Its bark is worse than its bite.
... improve, if they’re educated or could get worse if they are warehoused in old people’s ...
... they would've been worse off. ...