Tom üniversiteye gitseydi daha varlıklı olup olmayacağını merak etmekten kendini alamıyor.
- Tom can't help wondering whether he would have been better off if he had gone to college.
Tom, Mary'nin fikrini niçin değiştirdiğini merak etmekten kendini alamıyor.
- Tom can't help wondering why Mary changed her mind.
Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
- I've never seen such a wonderful sunset.
Andrina'nın işleri ciddiye almadığını bilirim ama kendisi harika bir arkadaş.
- I know Andrina doesn't take things seriously, but she is a wonderful friend.
Hepimiz onun böyle iyi bir adamı niye terk ettiğini merak ettik.
- We all wondered why she had dumped such a nice man.
Öyle bir şeyi yapabilip yapamayacağımı merak ettim.
- I wondered if I could do such a thing.
Onların hâlâ uyanık olması şaşılacak şey.
- It's a wonder they're still awake.
Hindistan cevizi yağı mucizeler yapar!
- Coconut oil does wonders!
Onun hâlâ hayatta olması bir mucize.
- It's a wonder that she's still alive.
O şaşkınlıkla etrafına bakındı.
- She looked around in wonder.
Sadece bir şaşkınlık şimdi bize yardımcı olabilir.
- Only a wonder can help us now.
Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.
- To be surprised, to wonder, is to begin to understand.
Şu kızın kim olduğunu merak ediyorum.
- I wonder who that girl is.
Ne yaptığımızı merak ediyor olacak.
- He will be wondering what we are doing.
Sagan and Percy agree that human beings are naturally wanderers and wonderers, but they disagree on why human beings wander and wonder.
The idea was so crazy that it is a wonder that anyone went along with it.
Miss Paynter had a little wonder as to whether the man, as she called Mr. Lacy in her own mind, had ever been admitted to this room. She thought not.
He's a wonder at cooking.
What a wonderful family.
- What a wonderful family!
The show was wonderful. You should've seen it.
- The show was wonderful. You should have seen it.