Partide yalnızca altı kişi vardı.
- Only six people were present at the party.
Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Partide yalnızca altı kişi vardı.
- Only six people were present at the party.
Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Biricik kızımız kanserden öldü.
- Our only daughter died of cancer.
Sen onun biricik arkadaşıydın.
- You were his only friend.
Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
- A unicycle has only one wheel.
Bir tek ben mi partiye gideceğim?
- Will I be the only one going to the party?
Tom ancak kendini suçlayabilir.
- Tom has only himself to blame.
Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
- However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
Sadece tek ağzım ama iki kulağım var.
- I only have one mouth, but I have two ears.
Tom çok çalıştı ama sınavda başarısız oldu.
- Tom worked hard only to fail the exam.
Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
- Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
- If only I had studied harder for the exam.