Partide yalnızca altı kişi vardı.
- Only six people were present at the party.
Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.
- Did you do your homework? The meeting is only two days away.
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Sen onun biricik arkadaşıydın.
- You were his only friend.
Biricik kızımız kanserden öldü.
- Our only daughter died of cancer.
Bir tek ben mi partiye gideceğim?
- Will I be the only one going to the party?
Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
- A unicycle has only one wheel.
Tom ancak kendini suçlayabilir.
- Tom has only himself to blame.
Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı.
- It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip.
İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık.
- We hurried to the station only to miss the train.
Sadece tek ağzım ama iki kulağım var.
- I only have one mouth, but I have two ears.
Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
- If only I had studied harder for the exam.
Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
- Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.