تعريف winds في الإنجليزية التركية القاموس.
- wind
- rüzgâr
Bugün hava rüzgarlı, değil mi?
- It is windy today, isn't it?
Yumuşak bir rüzgar esiyor.
- A gentle wind is blowing.
- wind
- {f} sarmak
- wind
- {f} dolamak
- wind
- yel
Tanrı rüzgarı sağlar, ama insanın yelkenleri yükseltmesi gerekir.
- God provides the wind, but man must raise the sails.
Rüzgara karşı yelken açtık.
- We sailed against the wind.
- wind
- {i} rüzgar
Yumuşak bir rüzgar esiyor.
- A gentle wind is blowing.
Hava bugün dünkünden daha rüzgarlı.
- It's windier today than it was yesterday.
- winds of
- rüzgarların
- winds aloft
- (Meteoroloji) yüksek rüzgarlar
- wind
- {i} kurma (saat)
- wind
- {i} dönemeç
- wind
- {f} (wound)
- wind
- döndürmek
- main winds
- (Askeri) ana rüzgarlar
- trade winds
- (Meteoroloji) ticaret rüzgarları
- trade winds
- (Coğrafya) alize rüzgarları
- wind
- dolaşmak
- wind
- saati kurmak
- wind
- {f} kıvırmak
- wind
- saçmalık
- wind
- gaz
Patatesler bana gaz yapar.
- Potatoes give me wind.
O sadece seni gaza getiriyor.
- He's only winding you up.
- wind
- viraj
- wind
- sonuçlandırmak
- wind
- {f} kıvrıla kıvrıla gitmek
- wind
- havagazı
- wind
- kurmak
- wind
- rolik sarmak
- wind
- döne döne gitmek
- wind
- çevirmek (manivela vb'ni)
- wind
- gaz (mide ve bağırsaktaki)
- wind
- kurmak (saati)
- wind
- havacıva
- wind
- hava hareketi
- wind
- soluk
Soluklanmam için bana bir dakika ver.
- Give me a minute to catch my wind.
- wind
- hava gazı
- wind
- saat kurmak
- wind
- kıvrım (nehirdeki)
- wind
- bitirmek
- wind
- nehir
Nehir ormanın içinden kıvrılarak gitmektedir.
- The river winds through the forest.
Pencereden bir nehir görüyorum.
- Through the window, I see a river.
- wind
- nefes nefese bırakmak
- wind
- halletmek
- wind
- nefessiz bırakmak
- wind
- nefessiz kal
- wind
- duymak
- wind
- çevirmek
- scatter to the winds
- çarçur etmek
- variable winds
- değişken rüzgârlar
- wind
- külek
- wind
- midede gaz
- wind
- boş laf
- wind
- nefes
Biraz nefesi kesilmiş görünüyorsun.
- You look a little winded.
Nefesli enstrümanlar içinde en mükemmeli insan sesidir.
- The human voice is the most beautiful of all wind instruments.
- wind
- soluğunu kesmek
- wind
- hava cıva
- wind
- esinti
Bir rüzgar esintisi geldi ve Curdken'in şapkasını uçurdu.
- A puff of wind came and blew Curdken's hat far away.
Bir rüzgar esintisi Curdken'in şapkasını uçurdu, ve o onu tepe ve vadinin üzerinde kovalamak zorunda kaldı.
- A gust of wind blew Curdken's hat away, and he had to chase it over hill and dale.
- cardinal winds
- ana rüzgârlar
- fly to the winds
- rüzgarlara uçmak
- gale force winds
- fırtına kuvvet rüzgarlar
- gale-force winds
- bora-kuvvet rüzgarlarının
- gusting winds
- kuvvetli rüzgar
- local winds
- yerel rüzgârlar
- west winds
- batı rüzgârları
- barrier winds
- (Meteoroloji) bariyer rüzgarları
- cardinal winds
- (Denizbilim,Meteoroloji) ana yön rüzgarları
- cast to the winds
- kabul etmemek
- etesian winds
- meltem
- etesian winds
- imbat
- fling to the winds
- kulak asmamak
- local winds
- yerel yeller
- local winds
- lokal rüzgarlar
- mediterranean winds
- (Meteoroloji) akdeniz rüzgarları
- periodic winds
- (Meteoroloji) devirli rüzgarlar
- periodic winds
- (Meteoroloji) çevrimsel rüzgarlar
- prevailing winds
- (Askeri) hakim rüzgarlar
- prevailing winds
- (Askeri) en sık esen rüzgarlar
- storm winds
- (Meteoroloji) fırtına rüzgarları
- the prevailing winds
- (bir yerde) hâkim olan/en çok esen rüzgârlar: There the prevailing winds are from the north. Orada rüzgâr genellikle kuzeyden eser
- throw all cautions to the winds
- (Askeri) Bütün tedbirleri elden bırakmak
- throw to the winds
- boşvermek
- to the four winds
- her yöne
- tower of the winds
- (Meteoroloji) rüzgarlar kulesi
- west winds
- (Meteoroloji) balı rüzgarları
- wind
- {f} kıvrılmak
- wind
- {i} k.dili. boş laflar, lafügüzaf, fasarya
- wind
- {i} İng. (mide ve bağırsaktaki) gaz
- wind
- {f} dolambaçlı olmak
- wind
- {f} -i nefessiz bırakmak; -i nefes nefese
- wind
- soluklandı
- wind
- {f} dolanmak
- wind
- {f} bükülmek
- wind
- gizli gizli sokulmak
- wind
- dolambaçlı ol
- wind
- osuruk
- wind
- eğrilmek
- wind
- açmak
Pencereyi açmak zorundayım.
- I have to open the window.
Cumbayı açmak için sadece butona basmalısınız.
- You have only to push the button to open the bay window.
- wind
- wind its way dolaşıp gitmek
- wind
- kurmak dolaşmak
- wind
- {f} açmak (yol)
- wind
- {f} (up) (zemberek v.b.'ni çevirerek) (saati, gramofonu v.b.'ni) kurmak: Will you wind the grandfather clock? Sandıklı saati kurar
- wind
- geri dönmek
- wind
- wind down yavaslamak
- wind
- {f} sarılmak
Tom gibi sarılmak istemiyorum.
- I don't want to wind up like Tom.
- wind
- kokusunu almak
- wind
- koklayarak bulmak
- wind
- koku
Çiçeklerin kokusu, otobüsün açık pencerelerinden içeri girdi.
- The smell of the flowers came in through the open windows of the bus.
- wind
- hava
Onlar rüzgar ve havanın elinde, denizde kayboldular.
- They were lost at sea, at the mercy of wind and weather.
Hava bugün dünkünden daha rüzgarlı.
- It's windier today than it was yesterday.
- wind
- nefes aldırmak
- wind
- üflemeli
- wind
- nefesli
Nefesli enstrümanlar içinde en mükemmeli insan sesidir.
- The human voice is the most beautiful of all wind instruments.
- wind
- üfleme
- wind
- soluklandırmak