İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi?
- Can a two-year-old boy run that fast?
Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.
- That's enough. I don't want any more.
Keşke o zaman bütün hikayeyi bana anlatsaydın!
- If only you had told me the whole story at that time!
Keşke o gitarı alabilsem.
- I wish I could buy that guitar.
O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.
- He began to work for that company last year.
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
- That's one small step for man, one giant leap for mankind.
Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
- She makes sure that her family eats a balanced diet.
Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku.
- Please read it aloud so that everyone can hear.
Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
- This song is so moving that it brings tears to my eyes.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Babam o kadar yaşlıdır ki o çalışamaz.
- My father is so old that he can't work.
Ne yazık ki o yatakta hastaydı.
- I regret to say that he is ill in bed.
Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum.
- I don't know how to manage that large estate.
Hikayeye inanacak kadar öylesine aptal değildir.
- He is not such a fool as to believe that story.