Tom komşusuyla bir kuyuyu paylaştı.
- Tom shared a well with his neighbor.
Kuyudaki bir kurbağa okyanusu bilmez.
- A frog in a well doesn't know the ocean.
Bu makas iyi kesmiyor.
- These scissors don't cut well.
Bakır elektriği iyi iletir.
- Copper conducts electricity well.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Bu petrol kuyusu günde 100 varilden daha fazla üretiyor.
- This oil well produces more than 100 barrels per day.
Bu petrol kuyusu beni zengin edecek.
- This oil well is going to make me rich.
Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.
- Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting.
O oldukça güzel söyledi.
- She sang pretty well.
Bir şeye odaklan ve onu iyi yap.
- Focus on one thing and do it well.
Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
- Tom is pretty sure everything will go well.
Mary her zaman bakımlı ve modaya uygun olarak giyimlidir.
- Mary is always well-groomed and fashionably dressed.
Pekala... Evim yeterince büyük değildir.
- Well... My house isn't big enough.
Pekala, ben sadece tost ve kahve alacağım.
- Well, I'll only take toast and coffee.
Umarım sizin için işler yolunda gidiyordur.
- I hope things have been going well for you.
Şimdilik her şey yolunda gidiyor.
- As yet, everything has been going well.
Bu kuşlar iyi uçmaz ama harika koşuculardır.
- These birds don’t fly well but they are excellent runners.
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
- Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
O günlerde ailemin hali vakti yerindeydi.
- My family was well off in those days.
Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
- The man is well-known all over the village.
Peki Tom, bugün senin şanslı günün.
- Well, Tom, today is your lucky day.
Tony, çok iyi tenis oynayabilir.
- Tony can play tennis very well.
İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
- Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
Pekala, bunu sen yapmadıysan, öyleyse kim yaptı?
- Well, if you didn't do it, then who did?
Öyleyse siz de bu kursu takip etmeyi planlıyorsunuz.
- So you're planning to follow this course as well!
Almadan önce arabayı iyice incelemelisin.
- You should inspect the car well before you buy it.
O, Japonya tarihine iyice aşina oldu.
- He got well acquainted with the history of Japan.
Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
- The company, wholly owned by NTT, is doing well.
Tom sorunun tamamen farkındadır.
- Tom is well aware of the problem.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Peki, bunu söylemek aptalca bir şeydi.
- Well, that was a stupid thing to say.
Peki, beni ikna ettiniz.
- Well, you've convinced me.
Oldukça iyiyim, teşekkür ederim.
- Quite well, thank you.
Sergi bir ziyarete oldukça değer.
- The exhibition is well worth a visit.
Hasta da olsa sağlıklı olsa o her zaman mutludur.
- Whether sick or well, she is always cheerful.
Spor hem zihni hem bedeni sağlıklı yapar.
- Sports make us healthy in mind as well as in body.
Eğer hiç kimse onları bizim kadar iyi bilmiyorsa hatalarımızı kolayca unutabiliriz.
- We forget our faults easily if no one knows them as well as us.
Yeni metot epeyce düşünmeye değer.
- The new method is well worth consideration.
Bu kitap sana epey faydalı olabilir.
- This book may well be useful to you.
Ondan hoşlanmamak için Tom'u henüz yeterince iyi tanımıyorum
- I don't know Tom well enough to dislike him yet.
O, dağcılıktan hoşlanır ve Japonya'nın dağlarını oldukça iyi bilir.
- He likes mountaineering and knows the mountains of Japan quite well.
Biz bu akşam yağmur alabiliriz.
- We may well have rain this evening.
Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
Babana en iyi dileklerimle.
- Best regards to your father.
Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur.
- The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world.
Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.
- Benjamin Harrison's campaign was well-organized.
Karıncalar iyi organize edilmiş bir topluma sahiptir.
- Ants have a well-organized society.
Eskisi kadar varlıklı değil.
- He is not as well off as he used to be.
O varlıklıdır, bu yüzden para hakkında endişe etmez.
- He is well off, so he doesn't worry about money.
Çocuklarınız çok uslu.
- Your children are very well behaved.
Mary iyi fizikli genç bir kadın oldu.
- Mary became a well rounded young woman.
İyi yapılmış bir işle ilgili seni tebrik ederim.
- I congratulate you on a job well done.
Ben onu yeterince iyi tanıyorum.
- I know it well enough.
Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.
- Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Sınavda elimden gelenin en iyisini yapacağım.
- I'll do my best on the test.
İstakoz ciğeri toksik olabilir, onu yememek en iyisidir.
- Lobster tomalley can be toxic and it's best not to eat it.
Sen benden daha iyisin.
- You're better than I am.
Tom Mary'ye ödünç para vermekten daha iyisini bilmeliydi.
- Tom should have known better than to lend money to Mary.
Çalışma şartlarını iyileştirmek istiyorlar.
- They want to better their working conditions.
Bifteğimi iyi pişmiş istiyorum.
- I'd like my steak well done.
Etimi iyi pişmiş severim.
- I like my meat well done.
Biz iyileşmek zorundayız.
- We've got to get better.
Tom onun çalışını son duyduğumdan beri klarnet çalmada daha da iyileşmektedir.
- Tom has gotten better at playing the clarinet since I last heard him play.
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
- Nakido is better than Twitter.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee better than tea.
Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.
- I like vocal music better than instrumental music.
eğer basitçe açıklayamıyorsan, onu iyice anlayamamışsın.
- If you can't explain it simply, you don't understand it well enough.
Tom zengin olmalı. O çok güzel bir araba sürüyor.
- Tom must be well off. He drives a very nice car.
Yapabileceğinin en iyisi bu mu?
- Is that the best you could do?
Tom'un yapabileceğinin en iyisi bu mu?
- Is this the best Tom can do?
Bestecilerden hangisini en çok seviyorsun?
- Which of the composers do you like best?
En çok bu kitabı seviyorum.
- I like this book best.
En fazla üç saat satın aldık.
- We've bought three hours at best.
En iyi biçimde sonuçlanmasını umuyoruz.
- We're hoping for the best.
Scars have been with us since well before the first man cut his finger on a flint knife.
Ken'in adı çıkmış köpeğinin nerede olduğu Tom'un görüş alanının çok ötesinde bir sorun.
- The whereabouts of Ken's notorious dog is an issue well beyond Ken's ken.
Zaman çok değerli bir şeydir, bu yüzden onu en iyi şekilde kullanmamız gerekir.
- Time is a precious thing, so we should make the best use of it.
Tom işi elinden gelen en iyi şekilde yaptı.
- Tom did the job to the best of his ability.
Sizinle temasa geçmek için en iyi yol hangisidir?
- What's the best way to contact you?
Sınavı geçmek için elimden geleni yapacağım.
- I will do my best to pass the examination.
He does his job well.
On leaving the operating table it is well to put the patient in a bed previously warmed and supplied with hot cans.
Hey, you should've seen it, it was well good.
Blood welled from the wound.
Her eyes welled with tears.
It was a bit...well...too loud.
They're having a special tonight: $1 wells.
B: Well, I guess we're sleeping under the stars tonight.
A well done steak.
Well, well, well, what do we have here?.
That author is well known.
I had been sick, but now I'm well.
I hope this letter finds you in good health.
- I hope this letter finds you well.
Having 200,000 entries is all well and good, but the data will be useless unless people can find what they need.
It was a job well done.
Well done John, here's a biscuit for you..
She liked her steaks well done.
Don't order the well drinks there. They use the cheapest stuff they can find.
The house was well off for spectacular views over the surrounding countryside.
He is very well off as a result of his illegal money-making activities.
That was well put! I couldn't have said it better myself!.
with sarcasm) Well, well. Look who's back. And they said we'd never see him again.
with sarcasm) Well, well, well. Look who's back. And they said we'd never see him again.
a well-appointed kitchen.
The basics of a well-built garden.
A well-built teenage boy in a soiled black leather studded vest and black jeans was crouched in the far corner of the cellar, waiting for us.
How are you to bid a starving man to wait when you put him down at a well-covered board?.
The sculptor Botero—influenced perhaps by Maillol’s love of well covered women—created in 1981 an overweight, stumpy couple.
If the parser says it is good, then it must be well-formed and is part of the language.
This program works correctly on all well-formed formulas but it blows up on illegal input.
A common approach is for the server to accept messages at a well-known port.
A well-mannered gentleman always allows others first.
The boy is well-meaning enough, but he usually ruins things one way or another.
He was expecting a large inheritance from a well-off aunt.
The writer is never enthusiastic and rarely Imaginative. His lines flow with the smoothness of a well-oiled machine.
He is a well-thought-of and endearing old fellow.
He pulled out a well-thumbed dictionary and began searching for a translation.
He beat the familiar and well-trodden path to her door.
You did not win because I was sloppy. You bested me, Uncle. I've never seen you fight like that before.”.
I did my best.
I’ve had enough of cycling with you chaps. I can spend my Sundays better than in tormenting cats and quarrelling and fighting.”.
He quickly found Ali his better in the ring.
... >>Doctorow: Well, the first talk, the 28C3 talk which is on YouTube, ends with a pretty ...
... Well, it turns out that everyone was talking about the comet, including a rather wealthy ...