Gerçeğin farkındayım.
- I am aware of the fact.
İzlendiğinin farkındaydı.
- He was aware of being watched.
Sami ondan haberdardı.
- Sami was very aware of that.
Neler olup bittiğinden daha fazla haberdar olmak zorundayız.
- We have to be more aware of what's going on.
Az sonra Boston trenine binmek zorunda olacağının farkında olan Tom, peronda Meryem'e tutkuyla sarıldı.
- Tom, aware that he would soon have to board the train to Boston, had passionately clung to Mary on the station platform.
Her satıcı mallarından övgü ile bahseder.
- Every salesman sings the praises of his wares.
O mallarının fiyatını düşürmek zorunda kaldı.
- He had to reduce the price of his wares.
Onun farkında olmak zorundayız.
- We have to be aware of that.
Her satıcı mallarından övgü ile bahseder.
- Every salesman sings the praises of his wares.
O mallarının fiyatını düşürmek zorunda kaldı.
- He had to reduce the price of his wares.
glassware.
giftware.
e.g. groupware in computer-mediated communication).
... we're still doing shovel ware. ...