Tom baygınlık hissetmeye başladı.
- Tom began to feel faint.
Ses sonunda kayboluncaya kadar gittikçe zayıfladı.
- The sound became fainter and fainter, till at last it disappeared.
Ses gittikçe zayıfladı, artık duyulmayıncaya kadar.
- The noise grew fainter, till it was heard no more.
Tom baygınlık hissetmeye başladı.
- Tom began to feel faint.
Sadece kan görme onu bitkin düşürüyor.
- The mere sight of blood makes him faint.
Bayılmak üzeresin gibi görünüyorsun.
- You look like you're about to faint.
O, bayılmak üzereydi.
- She was on verge of fainting.
Fil yalnız ve cesaretsizdi.
- The elephant was alone and fainthearted.
Faint heart ne'er won fair lady. Robert Burns - To Dr. Blackjack.