Tüm yapmanız gereken, onun cevabını beklemek.
- All that you have to do is to wait for his reply.
Tüm yapabileceğin beklemektir.
- All you can do is to wait.
Bu üç saatlik bir bekleyiş olacak.
- It's going to be a three-hour wait.
Uzun bir bekleyişten sonra, ona kimlik olarak onun doğum belgesinin onaylı bir nüshasını alması gerektiği söyleniyor.
- After a long wait in line, she was told she should get a certified copy of her birth certificate as identification.
Burada beklememen gerekir.
- You shouldn't wait here.
Jim bizi beklemesinin bir sakıncası olmayacağını söyledi.
- Jim said that he wouldn't mind waiting for us.
Tom Mary'yi bekletmek istemedi.
- Tom didn't want to keep Mary waiting.
Tom'u bekletmek istemiyorum.
- I wouldn't want to keep Tom waiting.
Otobüs bekleyerek burada kalmaktansa yaya gitmeyi tercih ederim.
- I would rather go on foot than stay here waiting for the bus.
Burada kalmak ve bizimle beklemek istemediğinden emin misin?
- Are you sure you don't want to stay here and wait with us?
Carlos bir müddet bekledi.
- Carlos waited a moment.
O gelene kadar burada bekleyeceğim.
- I'll wait here until she comes.
Lütfen beş dakika bekleyin.
- Please wait five minutes.
Lütfen otuz dakika bekleyin.
- Please wait for thirty minutes.
The Court had assembled, to wait events, in the huge antechamber known as the Œil de Boeuf.
The sound of the waits, rude as may be their minstrelsy, breaks upon the mild watches of a winter night with the effect of perfect harmony.
She used to wait down at the Dew Drop Inn.
They laid in wait for the patrol.