vurmalı

listen to the pronunciation of vurmalı
التركية - الإنجليزية
percussion

Tom formerly played percussion. - Tom daha önce vurmalı çaldı.

percussive
pulsatile
vurmalı çalgılar
percussion
vurmalı delme
percussive drilling
vurmalı tabla
percussion table
vurmalı çalgı
pulsatile instrument
vurmalı çalgı çalan müzisyen
percussionist
vurmalı çalgılar
percussion instruments
vurmalı çalgılar
traps
vurmalı çalgılar
battery
vur
struck

Lightning struck the tower. - Yıldırım kuleyi vurdu.

The clock has already struck noon. - Saat zaten öğleyi vurdu.

vur
{f} shot

They were ready to run the risk of being shot by the enemy. - Onlar düşman tarafından vurulma riskini göze almaya hazırdılar.

The man who shot him was Sirhan Bishara Sirhan. - Onu vuran adam Sirhan Bişara Sirhandı.

vur
{f} smitten

He was smitten with your mother. - O senin annene vurulmuş.

Dan was immediately smitten with Linda. - Dan hemen Linda'ya vuruldu.

vur
{f} pounding

The manager reprimanded the man by pounding on the table. - Müdür masaya vurarak adamı azarladı.

Tom started pounding on the door. - Tom kapıya vurmaya başladı.

vur
{f} slap
vur
{f} hit

If it had not been for his timely hit, our team would have lost the game. - Zamanında vuruş olmasaydı, bizim takım oyunu kaybetmiş olurdu.

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.

vur
{f} beating

I saw him beating the animal. - Onun hayvana vurduğunu gördüm.

The rain was beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyordu.

vur
{f} batting

He has a high batting average. - Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.

vur
{f} flick
vur
{f} knock

I heard a knock at the door. - Kapıda bir vurma sesi duydum.

The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down. - Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.

vur
{f} thwack
vur
{f} striking

It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen. - Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.

vur
{f} clout
vur
{f} smote
vur
{f} swipe
vur
{f} beaten

I've never beaten Tom. - Ben hiç Tom'a vurmadım.

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?

vur
{f} thump
vur
{f} hitting

Tom didn't blame Mary for hitting John. - Tom, John'a vurduğu için Mary'yi suçlamadı.

I saw Tom hitting Mary. - Tom'un Mary'ye vurduğunu gördüm.

vur
{f} sock
hint müziğine özgü vurmalı bir çalgı
a percussion instrument unique to Indian music
vur
whacked

Tom whacked the dog with his cane. - Tom bastonu ile köpeğe vurdu.

vur
whacking
vur
battering
vur
{f} beat

Why did your father beat you? - Neden baban sana vurdu?

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?

التركية - التركية
Vurularak çalınan
vurmalı
المفضلات