vurarak

listen to the pronunciation of vurarak
التركية - الإنجليزية
pounding

The manager reprimanded the man by pounding on the table. - Müdür masaya vurarak adamı azarladı.

beating
striking
strikingly
hitting
vurarak kesmek
hack
vurarak kesmek
hew down
vurarak kırmak
stave in
vurarak masaj yapmak
percussion
vur
struck

The boxer struck his opponent hard. - Boksör rakibine sert vurdu.

Lightning struck the tower. - Yıldırım kuleyi vurdu.

kuvvetli vurarak
whopping
vur
{f} shot

The man who shot him was Sirhan Bishara Sirhan. - Onu vuran adam Sirhan Bişara Sirhandı.

They were ready to run the risk of being shot by the enemy. - Onlar düşman tarafından vurulma riskini göze almaya hazırdılar.

vur
{f} smitten

Dan was immediately smitten with Linda. - Dan hemen Linda'ya vuruldu.

He was smitten with your mother. - O senin annene vurulmuş.

vur
{f} pounding

The manager reprimanded the man by pounding on the table. - Müdür masaya vurarak adamı azarladı.

I asked Tom to stop pounding on the wall. - Tom'un duvara vurmasını bırakmasını istedim.

vur
{f} slap
vur
{f} hit

If it had not been for his timely hit, our team would have lost the game. - Zamanında vuruş olmasaydı, bizim takım oyunu kaybetmiş olurdu.

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.

vur
{f} beating

The rain is beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyor.

The rain was beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyordu.

vur
{f} batting

He has a high batting average. - Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.

vur
{f} flick
vur
{f} knock

Tom knocked Mary down. - Tom Mary'ye vurup yere serdi.

Hold on, someone is knocking at my door. - Bekle , biri kapıma vuruyor.

vur
{f} thwack
vur
{f} striking

It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen. - Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.

vur
{f} clout
vur
{f} smote
vur
{f} swipe
vur
{f} beaten

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?

I've never beaten Tom. - Ben hiç Tom'a vurmadım.

vur
{f} thump
vur
{f} hitting

I saw Tom hitting Mary. - Tom'un Mary'ye vurduğunu gördüm.

Tom didn't blame Mary for hitting John. - Tom, John'a vurduğu için Mary'yi suçlamadı.

vur
{f} sock
(nuß usw.) zoria vurarak acmak
(Nuss usw.) Zoria hitting Opening
ayaklarını yere vurarak dans etme
tap dance
aşağıdan vurarak
underarm
krikette hedefi vurarak oyun dışı etmek
stump
krikette hedefi vurarak oyun dışı etmek
stump out
topuğunu yere vurarak dans etmek
heel
vur
whacked

Tom whacked the dog with his cane. - Tom bastonu ile köpeğe vurdu.

vur
whacking
vur
battering
vur
{f} beat

The rain beats against the window pane. - Yağmur pencere camına vuruyor.

Tom began to beat his son. - Tom oğluna vurmaya başladı.