Onun nasıl ilerleyeceği konusunda hiçbir belirgin fikri yok.
- He has no distinct idea of how to proceed.
Tom'un sağ gözünün altında belirgin bir yara izi vardı.
- Tom has a distinctive scar under his right eye.
Tom'un farklı bir Fransızca aksanı var.
- Tom has a distinct French accent.
Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.
- Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
- Height is a distinct advantage in basketball.
O yapacak önemli bir ayrım.
- That's an important distinction to make.
İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.
- I can make a distinction between good and bad.
... It's very clear that it's a big problem. ...
... presence on the game has been very clear over ...