John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.
- John tried in vain to solve the problem.
Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım.
- I tried to keep in with her in vain.
Bu kitabı ücretsiz alabilirsin.
- You can have this book for nothing.
Ücretsiz bir şey alamazsın.
- You can't get anything for nothing.
O, kitabı boş yere aldı.
- He got the book for nothing.
Ben onu boş yere aldım.
- I got it for nothing.
Tekerlekli patenleri bedavaya aldım.
- I got the roller skates for nothing.
Bu bisikleti bedava aldım.
- I got this bicycle for nothing.
Bütün çabalarım boşa gitti.
- All my pains went for nothing.
O, arabayı boşuna aldı.
- He got the car for nothing.
Yandaki bayan artık onu istemediği için biz bu sandalyeyi boşuna aldık.
- We got this chair for nothing because the lady next door didn't want it anymore.
Ben onu bir daha sigara içmemesi için boş yere ikna etmeye çalıştım.
- I tried in vain to persuade him not to smoke any more.
Karısını mutlu etmeye çalıştı fakat boş yere.
- He tried to make his wife happy, but in vain.
All their efforts were in vain.
- Alle ihre Bemühungen waren vergebens.
He tried in vain to put an end to their heated discussion.
- Er versuchte vergebens, ihre hitzige Debatte zu beenden.